Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

29 Nisan 2011 Cuma

Sade'ce..





"Gözlerimi kapatmışım böyle, seni görüyorum karşımda..
Orda değilsin aslında hiçbiryerde değilsin.."


……
Soramıyorum kimseye seni,
Nasıl acıyor ellerim..
Dokunamıyorum kendime..
Acıyor kelimelerim..
……

Gizlice yazıldığı ayan beyan açık bir dizeydi.. Ellerim titremiş olmalı yazarken ve muhtemelen bir elimi siper yapmışım, kimse görmesin diye.. Çizgileri tutturamayışımdan belli. Oysa çizgisiz kağıda bile muntazam yazabilmem ile övünürdüm hep. Tarih atmayı unutmuşum.. Hatırlamak istememişim belki de.. Her şey silinip gitsin istemişim..

Senden gittiğim o gün!
Issız sokaklar arasında kaybolmaya çalışmalarım..
Senin o umursamaz tavrın, o lanet kitaba dalışın..
Benim sayfalar arasında kayboluşum..
Yerinden kalkmayışın.. Bana son kez bakmayışın..
Sanki bakkala ekmek almaya gidiyormuşum gibi..

Sana bir kez daha dönmemek için nasıl savaştım içimde.. Tüm limanlarımı yıktım.. Tüm gemilerimi yaktım.. Gülümseyişini sildim hafızamdan.. Daha çok okudum.. Daha çok yazdım.. Daha çok kırmızıya boyandım.. Senin deri ceketini ve ıslandığında daha çok yakışan saçlarını unuttum.. Siyah gömleğini de.. Hiçbirini hatırlamıyorum.. Hafızamı aldırdım kürtaja zorlanan bir anne adayı gibi.. İçimden geldi bir şeyler yazmak.. Unuttuğumu kendime ancak böyle hatırlatabiliyorum.. Unuttun onu diyorum. Unuttun! O da seni unuttu.. Denge bozuldu..

Sonra tüm renkler soluyor…
Her yer buğulanıyor..
Sen bana doğru yürüyorsun..
Bak diyorum bana geliyor..
Dünyanın en güzel şeyi , o!
Benim..
O benim..


Uyanıyorum..
Unutuyorum..
Bir balık gibi..
Kanamam oluyor ara sıra..
Sonra geçiyor işte..
Bak bitti..

26 Nisan 2011 Salı

Neredesin?



Keşke gitmeden tamir etseydin o lanet musluğu.Sabaha kadar damlıyor şimdi.. Özellikle geceleri.. İçinde minik bir lastik vardı, gördüm. Onu çıkardım. Şimdi daha çok damlıyor. Galiba fazla değilmiş o parça..Anlamadığımı söylemiştim sana, gülmüştün. Tamir edeceğini söyleyip..

Nerdesin?

Beni de tamir etmedin. Tamir edeceğini söylemiştin. Kalbim fazlaydı galiba.. Tanrı bir organ fazla koymuş sandın da ondan mı çıkardın anlamadım.. En az benim kadar kötü bir tamircisin işte.. Şimdi daha çok damlıyorum.. Görmüyorsun!

Nerdesin?

Bir akvaryum almıştık seninle. İçinde balık olmayan. O akvaryuma balık aldım. Neden daha önce almamıştık diye düşündüm. Kızdım sana.. Sonra balık öldü.. Anladım. Biz bir aşkı yaşamayı beceremedik. Alabildiğine soyut bir aşkı. Böyle canlı bir varlığa nasıl bakabilirdik! Bende bakamadım..Balık öldü..

Nerdesin?

Ne renk göremiyorum gökyüzü. Benim için fazlasıyla gökgürültülü ve yağmurlu! Birde kırmızı.. Alabildiğine kırmızı.. Görmüyorum kırmızıyı. Hissediyorum. Hani kan kokusu gibi. Nemli ve yapışkan! Renklerin kokusunu alıyorum artık.. Bir tek sen saydamdın. Senin kokun yoktu. Seni anlayamadım! Çözemedim. Gittin. Mutlu musun bilemedim.


Şimdi, Nesin? Neredesin? Hangi renge büründün? Yoksa hala saydam mısın be adam?

Hangi cehennemdesin?

18 Nisan 2011 Pazartesi

Ahh

Bir tek bunu söyleyebildim.. Çünkü bu kez fena acıdı.. Kabuk bağlamamış meğer. Üzgünüm. Ogun davranamadım. Cümlelerimin ardına saklanıp ağlıyorum yine.. Sana söyleyemediğim sözlerimi yazıyorum. Dinle çocuk! Bunlar senin anıların aslında;

****
Gerçekliğini sorgulamak için kendimi çimdiklemek zorunda kalmıştım.
Öyle güzel bir şey, bana gülümseyebilir miydi?
Gülümsedi..
İçimde ağlama hissi uyandırdın!
Yağmur yağıyordu ve ıslanmış saçlarını sağa sola savuruyordun.
Ben sana bakıyordum.
Gözlerini kısmış, görmeye çalışıyordun!
Üstüme alındım..
Gülümsedim yarım dudak..
Utana sıkıla..
Bu adam dedim, benim olsa keşke.. Benimle olsa.. Ona ait bir yaşam kursam..
Bende bağlanma hissi uyandırdın sen..
Bağlandım..
Sonra gittin..
Her şey gitti..
Sonbahar, İlkbahar, Yaz, Kış..
Mevsimsiz kaldım..
Ne yapraklarımı dökebildim ne de güneş açabildim..
Kendimden kaçtım.. Yalnızlığıma sarıldım..
Ahh çocuk
Sen beni benden aldın, kimlere verdin!

Nasır..

Yanılmışım!
Şaşırmadım.. Her zaman diliminde bir hatam var zaten.
Benimle birlikte büyüyen hatalarım ve seçtiğim sonu olmayan yollar..
Uzayan sessizlikler..
Büyüyen yıkımlar..
Anlık mutluluklar..
Beni tanımayan adamlardan doğurduğum nurtopu yalnızlıklar..
Beni anlamayanlar..
Hepiniz haklısınız!
Artık benimde nasırlarım var..
Yürümeme engel..
Ayakkabıma değdikçe acıyan..
Gerçek nasırlarım var..
Dünlerim var..
Geçmişlerim var..
Geçemeyenlerim var..
Dinlemeyin beni..
Bende yazmayayım artık..
Hepimize yazık..

Benim kadar yorulmadınız mı sizde?
Tek yorgun ben miyim??

9 Nisan 2011 Cumartesi

Her savaş kazanılmaz elbet!

*****
Acımıyor artık, kanamıyor da.
Bu yüzden varlığını unutuyorum galiba.
Ya da yokluğunu..
Yenilerim oluyor. Yeni bir sürü şey’im!
Açgözlü olmayı öğreniyorum yokluğunda..
Herşey benim olsun istiyorum.
Sadece benim..
Hep benim..
Paylaşamıyorum kimseyle..
Acımı bile..
Gülüyorum sadece..
Yokluğun da bencilliği öğrendim.
İnsanları dinlemiyorum artık. Duymuyorum. Anlamıyorum.
Hayatıma bulaşmalarına izin vermiyorum.
Kimsenin hayatına bulaşmıyorum..
Beni görüyorlar ama yaşayamıyorlar.
Duyuyorlar ama anlamıyorlar.
Onlardan cümlelerimi saklıyorum.
Utancımı.. Sevincimi.. Anılarımı..
Nelerden hoşlanırsın diyorlar, susuyorum..
Seni özlemekten hoşlandığımı bilmesinler istiyorum.

*****
Kaybettim..
Kabul ettim artık.
Her savaş kazanılmaz elbet..
Ara sıra kaybetmek lazım..
Kaybetmeli insan yeniden başlayabilmek için..
Kalbimi çöle çevirmeden önce..
Gururu en derine gömmeden önce..
Kalenin arka kapısından kaçmayı bilmeli..
Her sıradan ölümlü gibi..

Aynanın sırrı dökülmeden gitmeliydim..
Üzgünüm..

2 Nisan 2011 Cumartesi

Akşam yemeği..

Tam da gidesim gelmiş birilerinden, bir şeylerden.. Kulağıma Nazan Öncel'in sesi fısıldıyor.. "Bu hava da gidilmez" diyor.. Valizimi kalbimin içine saklıyorum yine. Hayallerimi portmantoya asıyorum.. Önlüğümü giyiyorum sonra, mutfakta yapması zor, yemesi kolay bir yemek pişiriyorum. Az geliyor gözüme bir çeşit zeytinyağlı yapıyorum. Soğusun diye borcama koyuyorum. Pilav demleniyor. Ben demleniyorum. Üstüm başım yemek kokmuş. Karnım, yemeden doymuş.. Tatlı mı yapsam diyorum. Hamaratlığımın son demlerin de.. Sonra aklıma geliyor, tatlı yapmayı bilmediğim.. Utanıyorum..
Salata yapmaya karar veriyorum. Malzemeleri bir bir çıkartıp tezgahın üzerine diziyorum. Yıkıyorum sonra. Soğanı soyup ince ince kıymaya başlıyorum.. Hepsi aynı kalınlıkta. Ne büyük başarı! Terbiyelemek lazım soğanı diyorum içimden, birileri duysa gülecek gibi.. Sonra tuzla ovuyorum, yıkıyorum. Artık zararsızlar. Domatesleri soyup, kesiyorum. Onları da tuzla ovmak geliyor içimden, sessizce gülüyorum kendime.. Soğanlar ile domatesleri bir birine karıştırıyorum. Sosunu hazırlıyorum sonra.
Sonra Nazan Öncel'in şarkısının bittiğini fark ediyorum. Kalbim kadar kırmızı önlüğümü çıkarıp asıyorum yerine. Yemeklerin altını söndürüyorum. Mektup bırakacak kadar cesur değilim. Kalbimden valizimi çıkarıyorum. Portmantodan hayallerimi alıp giyiyorum üzerime.. Çatıya çıkıyorum. Gözlerimi bağlayıp bırakıyorum kendimi boşluğa.. Yokuş aşağı iner gibi, ilk kez aşık olmuş gibi.. Karnımda kelebekler uçuşuyor. Bir de elleri titriyor insanın, ilk kez onun adını yazdığım anda ki gibi..
Sonsuzluk kadar uzun ve keyifli bir andan sonra sert bir zeminin soğukluğu ile yüzleşiyorum. Ilık aynı zamanda da.. İnsanların sadece ayaklarını görüyorum.. Beni ne zaman fark edecekler acaba diyorum. Güleceğim, olmuyor.. Gülmüyorum bende.. İnsanlar telaş içinde.. Aklıma akşam yemeği geliyor. Keşke diyorum içimden, keşke bir de tatlı yapsaydım.. Neyse artık.. O da eksik olsun!..

1 Nisan 2011 Cuma

küfür

Ne pişkin bi hatun oldum ki ben,
Ayaklarının altına kapanmadığım kaldı birtek!
Senin de bir tek siktir git demediğin..

Sen yorulma ben yeterince küfrettim, kendime..