Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

30 Kasım 2014 Pazar

Dilek Sigarası....




Pencereden dışarı baktım bugün filmlerde ki gibi. Üzerimde bana en az iki beden büyük gelen salaş kazağım, dağınık toplanmış saçlarım, içinde içmeyi unuttuğum kahvemle fincanım... Bugün yokluğu'm'un bilmem kaçıncı gününü kutladım yalnız! Mucize olmasını beklemek için fazla büyümüşüm sanırım. Bir yerlerde bir hata olmalı. Bunca savaş, bunca karmaşa, bu kaos! Herkesin içinde, derininde bir mucize dileği! Tanrı'dan bu kadar çok şey istemek fazla değil mi ?

Mesela ben, bir şeyler istemeyi bıraktım. Oysa uyumaya vaktim kalmazdı dileklerimi sıralamaktan... Ne zaman vazgeçtim ben 12 yıldır mütemadiyen her yeni  pakette ters çevirip, en son içersem kabul olacağına inandığım dilek sigaramdan! Ben ne zaman bu kadar umutsuz oldum? Peter Pan'ın kayıp dünyasına inanırken mucizelerimden ne zaman vazgeçtim! Sığınağımdan çıkmak hataydı. Biliyorum. Aynı şarkıyı dinlemek her gün, sıradan ama güvenliydi. Kabuğumun altında sıcak ve huzurluydum. Yanlış kararlar, yanlış insanlar... Doğru olan neydi bilmiyorum. Şuan herşey yanlış geliyor. Mevsimlerin değişimi, havanın birden soğuması, senin gitmen, babamın her sene başında grip olması, Cem Adrian'ın bu kadar güzel şarkılar yapması, seni özlemem, kinder'in artık şirin oyuncağı vermemesi... Bunlar sadece bir kaçı... 

Birşeyleri sihirli değneği olan veya olmayan birileri düzeltene dek yatağımın altına saklanacağım sanırım... İstanbul'dan gitme vakti yaklaşıyor... Yatağımın altı; benim çorak topraklarım, benim kasvetli şehrim... Geri dönüyorum...

22 Kasım 2014 Cumartesi

Beynim, kalbime sordu; Sevecek misin ?



Bir zamanlar seni ne kadar çok sevdiğimi hatırladım. Ne zamandı onu hatırlayamıyorum ama çok sevmiştim. Ve bir insanoğlu o zamanlarda gelip bana, seni sevmediğim zamanların geleceğini söyleseydi ne kadar kızardım. Kader sanırım böyle birşey... Ben senin son'um olacağına inandım. Oldunda... Ama benim hayal ettiğim gibi değil. 

İnsanlar sana kızsın istiyorum. Ben kızamıyorum çünkü hala. Söylediğim hiç bir kötü söz kalbimden gelmiyor! Sen söylerdin kalbim konuşurdu benim, konuşmuyor. Geçenlerde bir adam gördüm. Hoş, yakışıklı denilebilecek türden. Sonra baktım ki gözleri kahverengi değil! Kahverengi olmayan bir göze bakmak ne haddime! Göremem ki... Saçları siyahtı. Siyah... Alnının iki yanında saç çizgisi küçük çukurlar oluşturmamıştı... Bu ne demek biliyorsun değil mi ? O sen değildin! 

Beynim, kalbime sordu; Sevecek misin ? Yanıt yok! Bir daha ve bir daha ve bir daha sordu... Yanıt yok! Elimi kalbime götürüp orda mı diye bakmak istedim. Dokunabilsem anlayacakmışım gibi... Orda olmasa bu kadar acıyamazdım. Kalbim konuşmuyor artık! Siyahlar ve beyazlar arasında kırmızılarıma yer kalmadı... Renklerimi bulamıyorum, kalbimi bulamamam gibi...

Gözümün kenarında inatçı bir damla var. Ne düşüyor ne kayboluyor! Orada asılı kalmış... Hani dokunduğunda hissettiğin ama beyaz olduğu için koparamadığın, yerini bulamadığın bir tüy vardır. Herkeste vardır! Sinir olursun! Sinir oluyorum. Öfkemin esiri oldum... Hayata, kadere, yalnızlığa ve hatta çok sevdiğim Cem Adrian şarkılarına öfkeliyim. Kendime öfkeliyim... Umuda, gökyüzüne ve denizime öfkeliyim...

Unutmam gerek! Nasıl yapıldığını öğrendiğimde yapacağım. Hatta ölmeden önce yapmak istediklerim listeme ekleyeceğim! Seni ölmeden unutmam gerek... Bu yangın, dumana dönmek zorunda! Bu yangın sönmek zorunda...



8 Kasım 2014 Cumartesi

Akrep ve Yelkovan'ın ayrılık hikayesi...




Hiç üşenmedim. Oturdum ve saydım. Tamı tamına 3 ay 21 gün 4 saat 17 dakikadır ayrıyız. Ne tuhaf! Zamanın çabuk geçtiğinden yakınırdım. Yetmemesinden... Saat takmaktan nefret ederdim bu yüzden.  Şimdi yelkovan akrebi kovalamıyor. Onlar da küs sanırım. Ve dünya yolu bilmiyormuşçasına, güneşin etrafında daha geniş bir daire çiziyor! İnsanlar eskisi gibi koşturmuyor bir yerlere yetişmek için. 24 saatin az geldiği bünyem şimdi isyan ediyor! Bir terslik var. Bir gariplik! Bulmak lazım.

İçimi temizlemiyorum, nefretten. Öyle kızgınım, öyle kırgınım ki devam edemiyorum. Korkuyorum. Nefretim boğacak beni! Delireceğim! Herkesin bir fikri var, bir kaçış planı... Kendilerine ait yöntemleri. Beni ikna etmeye çalışıyorlar. Dinliyorum onları çoğu zaman. Başkası ile görüş dediler, denedim. Gez, dolaş dediler, gezdim. Yeni bir uğraş bul dediler, buldum. Herşeyi at dediler, attım. Bir düzen kur kendine dediler, kurdum. Acıklı şarkılar dinleme dediler, dinlemedim. Yalnız kalma dediler, kalmadım. Olmadı! En son zamana bırak dediler, şimdi onu deniyorum. Daha kaç saniye gerek, dünya kaç tur daha atmalı güneş etrafında? Kaç adam? Kaç şehir? Kaç yeni uğraş? Kaç anı? Kaç farklı düzen? Daha ne kadar kalabalık olmalıyım ? 

Saplantılıyım sanırım. Yani onu da birileri söyledi bana. Saplanıp kalmışım sana. Oysa senin yalanlarındı içime saplanan, beni dağıtan! Sana kızgınım ve kırgınımda çokça... Hatta nefret ediyorum. Ve tüm o histerik hallerim için de en doğru düzgün olan nefretim. Söz vermiştin. Diğerleri gibi basit olmayacaktın ve kirletmeyecektin benim anılarımı. Bir başka gölge düşmeyecekti üzerimize... 

Zaman düşman, zaman benim bedenimi yorarken,seni anılarımda gencecik tutacak! Sen yaşlanmayacaksın zihnimde. Ve her hatırladığımda bir kez daha aşık olacağım sana... Çaresizce.