Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Gidemeyenlerin hikayesi...



Otobüse binip uzak bir yerlere gitme isteği içimde. Bildiğim her şeyi terk etmek niyetindeyim. Arada olur bana. Boşsa, hep aldığım 9 numaralı koltuğa kurulur, terk ederim bu şehri... İmdb'nin listesine bile giremeyecek kadar kötü bir filmi seçer izlemem! Mola yerlerinde sadece sigara içmeye inerim. O koltuktan kalkmak dönmek gibi gelir bana. Dönemem. Dönmemeliyim. Şu gidenin halinden memnun olduğu için dönmediği yerlerden birine gidesim gelir çoğu zaman.Gidememenin, gidince koşa koşa dönmenin çaresizliği ile yaşarım!

Bi söz okudum geçenlerde; "Eminim sende üzülmüşsündür ama benim şu ciğer komple gitti" diye... Bende eksik olan ne diyordum. Ahh cancağızım...

Ben burdayım. Hala bıraktığın yerdeyim. Elimde hala bu son dedigim sigaram! Deniz kokuyor bir yanım. Bildiğin tanidiğin o kadınım hala. Değistim demelerim yalan! Koca bir yalan hersey.  Bir adım olsun atamadım hayata. Ben iyileşemedim. Sana da dönemedim. Dönmek istedim ama ayaklarım! Ah benim söz dinlemez başına buyruk ayaklarım! Sana gelemedi... Sana gelemedim! 

Burası cok karanlık. Ben çok karanlığım. İyileşmiyor yaralarım. İyileşemiyorum. Ben yapamıyorum. Gözlerim dalıyor. Korkuyorum ağlayacağım diye. Ağlıyorumda çoğu zaman. Bir bulut sanki gri.. gözbebeklerimin üzerinde. Şimşekler çakıyor içim paramparça. Yalnızlık sonsuzmuş.. Sonsuzluktayım. Atıp tutmalarım yalan! Kalabalıklar icinde çaresizim. Gülüyorum. Bol bol gülüyorum. Ve kimse ağladığımı  anlamıyor ben gülerken. Öyle güzel gülüyorum ki... Görsen bir kez daha aşık olursun bana! Olur musun sahi ? Bana en başından bir kez daha aşık olur musun ? Ya da ben kalbimin seni seçtigi masum kısmını süpürüp güzelce temizlesem, seni seven o kadını bulur muyum ? Seni affedebilir miyim ?

Affedemem biliyorum. O kadın ruhunu çeyiz sandığına kaldıralı cok oldu sanırım... Ondan geriye yıkık dökük bir paçavra kaldi sadece. Kalbine degil, ayaklarına söz geçiremeyen bir kadın!!!

Hem gidemeyen, hem kalamayan, her daim kanayan bir kadın!
 



17 Mayıs 2015 Pazar

El değmemiş çerez kasesi... Yine...






Bir şeyin olmasını ne kadar beklerseniz o anı o kadar çok mükemmelleştirirsiniz zihninizde. Bu bayramı beklemek, bu Almanya'dan gelecek uzaktan kumandalı arabayı beklemek, bu 18 yaşına basmanın hayalini kurmak gibidir... Ne kadar çok beklerseniz o kadar çok hayal kurarsınız. Ve sonunda olduğunda büyük bir hayal kırıklığı sarar sizi… Hiçbir bayramın hayal ettiğim gibi geçmemesi, Almanya'dan gelen uzaktan kumandalı arabanın bozulması, 18. Doğum günümü ağlayarak geçirmem gibi...

Bugün aklıma geldi. Bir anda… Bundan 5 sene önceydi. Bir akşam hiç gitmediğim bir bara düştü yolum. Canım rakı içmek istiyordu. Böyle manasız zamanlarda, saçma sapan yerlerde canım rakı ister benim. O günlerden biriydi… Kalabalığa karışıp, sandalyemde küçüldüğüm an menüyü uzattı bir garson. Gözüm rakı bölümüne gitti. Bir duble rakı istedim. Rakım geldi. Başımı bir tek o an kaldırdım masadan. Bir tek an. Ve onu gördüm. Hırçın kıvırcık saçlarını siyah bir lastikli tokayla hapsetmiş, geniş omuzlarına dar gelen bordo tişörtü içinde gülümseyen o adamı gördüm. O an evrende bir yerlere gizlenmiş olan Eros göz kırptı bana. Ok ve yaya ihtiyacı yoktu. Bazen bir gülümseme de en az Eros’un oku kadar etkilidir. O gün öğrendim. Üzerimde minik beyaz atların olduğu gömleğim, onun prensim olacağına inandırdı beni. İnanmak bedavaydı nasılsa.
O akşamdan sonra oraya hep gittim... Daha çok gittim. Hep onu görmek içindi. 5 koca sene! Taş olsa çatlar bence, ben sabrettim. Şimdi muhteşem bir aşk hikayesi bekleyenler var değil mi? Boşuna gerilim müziği mırıldanmayın. O adam beni, benim onu sevdiğim gibi sevmedi. Aksine dost olduk. Bana kız arkadaşlarını anlattı, ben dinledim. Cesaretimi toplamam için karaciğerime yaptığım alkol birikiminin ibreyi doldurduğu bir gün her şeyi söyledim! Her şeyi. Ciddiyim. Onu nasıl sevdiğimi, ne kadar çok sevdiğimi, ve sevdiğimi… Hep sevdiğimi… Sonra… Yine dost olduk!!! Onun tabiri ile tabi. Ben gene sevdim. Ama susarak sevmeyi bilen her platonik tutkunu gibi sessizce sevdim.

Hala seviyor muyum? Bir şekilde seviyorum. Garip bir hali sevginin bu! Yorgunca, sessizce, herkesten gizlice. Daha çok antep fıstığı gördüğümde seviyorum onu. Saçma. Koskoca çerez kasesinde benim için büyük bir kazı yapıp topladığı, önüme koyduğu (sevdiğim tek çerez ) tüm antep fıstıklarını hatırlıyorum. Onları hatırladığımda onu hep seveceğimi anlıyorum.
Artık antep fıstığı yememem, onun o bardan ayrılmış olması, Eros’un haksız çıkması hiçbir şey ifade etmiyor. Ben Kadıköy’e her adım attığımda minik atları olan gömleğimi giyiyorum düşümde… Ve onun artık kısa olan saçlarına özlemle bakıyorum.
P.S: Bu yazı midesinde kelebekler yerine minik atlar koşan bir kadın tarafından, Adele dinlenilerek yazılmıştır. Ve antep fıstığını çerez kasesine bolca dolduran garsonlara adanmıştır!