Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

28 Temmuz 2015 Salı

Kedilere gülümseyen kadın...



Üst geçitte durmuş, denizi izler gibi büyük bir sükunetle izliyordu trafiği... Bir süre sonra sigarada yaktı. Derin derin içine çekti şehrin gürültüsünü... Az ilerisinde duran dilenciye baktı hoşgörüyle. Ceplerini yokladı. Bulduğu paraları ona verdi. Dilenci ise cebine sakladı. Bozuk paralarının içine yakışamayacak kadar kağıttı kadının verdiği paralar. Minnet yerine şüphe ile süzdü kadını. Kadın sıradandı. Salınarak geçen bir kediye gülümsüyor, annesini çekiştiren bir çocuğa sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Ben yüksekten korktuğum için kenarlarına yaklaşmadan tam ortasından yürürken, o korkulukların en dibindeydi. Bir çılgınlık yapmasa diye geçiriverdim içimden. Asıl çılgınlığın direnmek, yaşamaya çalışmak olduğunu unutarak...Gidemedim. Geçip gidenlere aldırmadan, yükseklik korkuma gözlerimi yumup bekledim onunla.

Sağ elini havaya kaldırdığını anımsıyorum. Sanki benim duymadığım, kimselerin duymadığı bir şarkıya eşlik ediyormuş gibi dalgalandı eli gökyüzünde. Emel sayın'ın meşhur elleri geldi aklıma. Zarif ve akılda kalıcı. Oysa bu kadının elleri de kendisi gibi sıradandı. Ne yapmak istiyordu? Neden oradan ayrılmıyordu? Ölmek için kötü bir yöntemdi _eğer aklından geçen buysa. Ben olsam nasıl ölmeyi seçerdim diye düşünmekten alamadım kendimi. Üst geçit yerine boğaz köprüsünü tercih edeceğim kesindi. Ama neden ölmeliydi? Yani gençti, yaşayabilirdi. Vazgeçmek için erken değil miydi?

Diğer elini de korkuluktan çektiğinde kalbime bir şeyler battı. Çok yüksekti ve hızla geçen arabalar vardı. Durdurmalıydım. Yanına gidemezdim de. Polisi arasam! Ne diyecektim ki?

Ölmek için erken! ağzımdan çıkabilen tek cümle. Herkesin _ o hariç herkesin_ bana bakmasını sağladı. Ona bir adım daha yaklaştım tüm cesaretimle, yaşamaktan vazgeçme! Kırgın veya kızgın ol! Ama vazgeçen olma!
O hariç herkes beni dinliyordu. Biraz daha yaklaştım. Artık neredeyse yanındaydım. Kalabalık çember olmuştu bile çoktan. Telefonlar ceplerden çıkmış videolar çekilmeye başlanmıştı. Fısıltıları duyuyordum. Bir adım kalmıştı aramızda.  Arkandan ağlayacak tek bir kişi bile olduğuna inanıyorsan yapma! O seni hiç affetmeyecektir. Hem günah! Çok günah! Söylediklerime inanmıyordum. Kalabalık içinde bağırarak konuşuyordum ve herkes beni dinliyordu. Sabun köpüğünden hallice şöhretim ve iyice şişen egomla ona son adımı attım. Omuzuna dokundum.

Adeta yerinden sıçradı. Korku dolu gözlerle bana bakıp, anlamadığım bir şekilde el hareketleri yapmaya başladı. Kalabalığa bakındı sonra yine bana. Kimin söylediğini anlayamadığım ama beni şaşırtan o cümle ile hayrete düştüm; yazık, dilsiz herhal! Bana uzun uzun baktı ve bende ona.

Sonra rahatsız edilmişliğin verdiği tuhaf sessizlik ile merdivenlere yürüdü. Ve gitti.

O kadının ne kadarı gerçek ne kadarı bendim bilmiyorum. Hala bilmiyorum. Ama her daim umut olmalı.. Hayat üçüncü sayfa haberlerine çıkmadan da yaşanılabilmeli...

Yaşamak! Ne derin, ne acı, ne tutkulu ne muazzam bir şey...

Vazgeçmek istemeyenlere ithaf edilmiştir...

17 Temmuz 2015 Cuma

Ben hep aşık kalacağım, sen hep huzursuz...




Ben hep sana aşık kalacağım. Hep sadık! Mümkün değil diyorsun biliyorum. Kalbimin bir yanı yokmuş gibi devam edeceğim hayata. Hayatıma giren herkes o kadar sevebiliyormuşum sanacak. O kadar mutlu olabilirmişim gibi. Daha fazlasına kalbim yetmez sanacaklar. Midemi küçültmek için kelepçe takmışım gibi kalbimi küçülteceğim. Sınırımı yalnızca ben bileceğim. 

Seni kimse sevemeyecek benim gibi mesela... Sende bunu bileceksin. Hep bir eksik olacak, için. Sebebini hatırlamayacaksın belki. Ama eksik kalacaksın. Giderken helal ettiğim haklarımın yanında gizlice ruhunu çaldım ben. Artık yalnızca bana ait bir yanın. İstesende kimseye ait olamayacaksın tamamen. Benden aldıklarının yanında bu hiç! İnan. 

En karanlık kabusunun ortasında uyanamadığını düşün, bildiğin tüm dualarla bildiğin tek Tanrı'ya  yalvardığını... Ve onun seni kendinle başbaşa bıraktığını düşün. Kan ter içinde yatağında gözünü açtığında yaşadığın o anlık huzur. Bir kaç saniye ama dünyaya bedel. İşte ben o huzur olmanın hayalindeydim. Sen artık gözünü açtığında yalnızca karanlığı göreceksin. İnce uzun parmakların lambanın düğmesine gidecek. Korktuğun için kendinden utanarak ışığı açıp karabasanlarını kovacaksın. Sonra yeniden uyuyacaksın ama tedirgin. Ben düğmeyi açmadan karanlığa gözlerimi alıştırıyorum. Karanlığı sevmeyi öğrendim. İşte huzur korkmamakmış. 

Neden bunları anlattığımı soruyorsun biliyorum. Aklından onlarca düşünce geçiyor. Savaşmamak veya vazgeçmek! Senin bana benim hayata yakıştıramadığım diğer herşeyle birlikte karanlığımı kucaklamadan yazmak istedim. Huzurlu uykular uyuma istiyorum. Uyuyama! Benim karanlık sessizliklerim sana da bulaşsın istiyorum. Huzursuzluğun ne olduğunu bil ve ondan kurtulmanın çaresi olmasın! 

Benim içime gün be gün işleyen ve gökkuşağının tek bir rengini dahi barındırmayan o korkunç resmi gör istedim.

Huzursuz geceler artık sevmek istemediğim...


14 Temmuz 2015 Salı

Bulutlar kalıyor sen gidiyorsun...





Gittin! Bildiğim her dilde, bilmediğim her türde gittin. Zihnimde her gün yeniden gidiyorsun. Ve daha dramatik oluyor her seferinde... Sen gidiyorsun ve ben yanımdan geçen insan selinin arasında çaresizce sana bakıyorum. Gidiyorsun ve ben tek kelime edemiyorum ardından. 

İçimde kocaman bir boşluk. Kirazların çiçekleri soluyor, yalancı baharlardan. Hücrelerim bin parçaya bölünüyor. Teoman müziğe dönüyor ve en acılı şarkılarını bana yazıyor... Sen gidiyorsun ve yaz gidiyor. Yıllar gidiyor. Çocukluğum gidiyor peşin sıra. Bildiğim her şey gidiyor. Umutlarım gidiyor, sonbahar geri geliyor. Plüton bir gezegen olmuyor ardından. En geç ölmesi gerekenler ölüyor bir anda. Politikacılar birbirine giriyor. Koalisyonun yerinde yeller esiyor. Gidiyorsun. Kutuplar eriyor. Fokları öldürüyorlar. Hergün başka bir dehşet haberi okuyorum. Gidiyorsun. Ve dünya ne kadar mutsuz bir hale dönüşüyor. İnsanların hayatları değişiyor. Gidiyorsun. Bahçede ki kedinin yeni yavruları oluyor. Yağmur yağıyor yazın ortasında ve ahmakları ıslatmıyor sadece. Bulutlar kalıyor sen gidiyorsun. Ve güneş görünmüyor artık. Bir sürü korkunç şey görüyorum. Her yerde kötülük! Kötülükten korkuyorum. Sen  gidiyorsun.

Ve ben bildiğim tüm duaları unutuyorum. Sadri Alışık filmlerinde teselli arıyorum. İkimizde garibanız sonuçta. Ve uzayda bile gariban kalmayı başarabiliyoruz! Sen gidiyorsun ve dünya utanmadan güneşin etrafında ki dönüşünü tamamlıyor. 1 koca seneyi bitiriyorum. Sen gelmiyorsun...


4 Temmuz 2015 Cumartesi

Bir zaman "her şey" idim, şimdi "hiç" oldum...



Bazen her şey tahmin ve tahammül edilemez bir sürat ile değişir.. 
Bir zaman "her şeyken" "hiç" olursun. 
Ve o hiçliğe öyle çabuk alışırsın ki sanki hayatın boyunca "hiç" olmuşsun gibi...
Bazen hayat bir kelime oyunudur çünkü.
Ve sen her şeyi çözecek o önemli kelimeyi hatırlayamazsın... 
Bulmaca yarım kalır ve sen Hiç olursun...
***

    Bir yıl bitti. Varlığınla sayamadığım ayları, şimdi yıllara tamamlıyorum. Ne kadar kısa ne kadar çabuk geçti seninle iken zaman... Unutmuş sayılmam. Daha çok gece var ağlayacak, daha çok gerçek inkar edilecek! Ne çok bahane üretilecek. Bir sürü kapı var çarpılacak! Bir sürü dua ve beddua... Daha çok şarkı var seni hatırlatacak...

    Unutmuş sayılmam. Literatüre eklenecek bir dolu küfür, çekilecek bir dolu acı var. Birbirini kovalayacak bir sürü mevsim, senin gelmeyeceğin yollar var gözlenecek... Gidenlerin ardından su dökmemeyi öğreneceğim daha. Çok gece var geçmeyecek...

   Deniz kenarına gideceğim birazdan. Senin beni her gün aldığın yamuk uzayan ağacın gölgesinde oturup döneceğim. Ve kimse görmeyecek beni. Fark etmeyecekler... Ben kalabalığa karışıp kaybolmayı öğrendim. Görünmez oldum ben...