Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

28 Ağustos 2016 Pazar

Gecenin savaşı...



Gecenin bir körü gene... Nerden aklıma geldi ise Ahmet Kaya açmışım kendimden habersiz. Tok sesi iliklerime işlediğinde farkediyorum.. Nereye gittiği belli olmayan bir uçağın sinsi gürültüsü... Kedimin sağından soluna dönüşü...  Bazı insanların huzurlu uykusunun sessizliği.. Benim uykusuzluğum. Benim kör bıçak uykusuzluğum!!

Penceren bakıp ay'ı gören insanlara özenirim hep. Odamın yansıyan görüntüsünden başkası yok benim penceremde. Az önce yenisini sürerim diye çıkardığım oje lekeli pamukta asetonun tuhaf yakıcı kokusu... Parmak uçlarımda pamuğun kuru hissi. (Bu markayı değiştirmeliyim..) Herşeyi hissettiğim, duyduğum, gördüğüm akşamlardan birindeyim. Fazla düşündüğüm, düşünmekten yorgun düştüğüm akşamlardan. Yorgunluğun göz altlarımda gizli torbalar yarattığına inandığım, burun direğimi sızlatan akşamlardan...Aldığım kararlardan pişman olmam ben. Pişman olmamak için alırım kararlarımı... Kendi pişmanlığımdan kaçıp başkalarını yalnızlığa iterim...

Kızıyorum çoğu şeye... İnsanların kavga etmek, savaşmak için verdiği üstün çabaya... Kırmak dökmek için verdiği mücadeleye şaşırıyorum. Dünya boktan bir yer oldu. Kusuruma bakmayın ama bence bu kadar kötülüğü kaldıramayacak daha fazla... Güneşten kopup soğuyan dünya yeniden ısınıyor... İkarus gibi geldiğimiz yere dönerken parçalanacağız... Çirkinlik diz boyu. Nasıl doluyum. Nasıl kırgınım insanlara... Hepsine... Savaşanlara, savaşı izleyenlere, çanak tutanlara, evimde huzurlu bir halde otururken beni bunları yazmaya zorlayan zihnime kırgınım.. Ahmet Kaya'ya da  kırgınım... Neden bilmiyorum. O da nasibini aldı bu geceden... 

Klavye kahramanlarıyız biz. Kahvemiz, küllükte duran sigaramız, yeni değişmiş çarşaflarda ki yumuşatıcı kokusunda yazan... Dünyayı kurtardığına inanan insanlarız. Bir bok kurtardığımız yok ya neyse... Ben çuvaldızı bu akşam kendime sapladım. Ölen onca insanın haberinden kaçmak için tv izlemeyen, tüm haber portalı aboneliklerini kaldıran, günlerdir gazete okumayan, son dakika yazısı görünce sinirden başı dönen kendime sapladım. Sizde iğneyi kendinize saplayın da bitsin bu iş... 

Mümkünse bu dünyayı kapatın... Diğer gezegenler / yaşam formları denesin şansını... Biz beceremedik...





21 Ağustos 2016 Pazar

Sadece Yalnız..






Yalnızlığını hayatının merkezine koyan insanlar için hep aynı şey söylenir. Sanılır ki birileri onu yalnız kalmaya zorladı. Kimse sevmedi, kimse sevmek istemedi.. Kimse önemsemedi. O da yalnız kaldı. Aslında hikaye tam olarak öyle değil...

Kadın / adam  birini sevdi belli ki. Canı yandı, bu hayatının belirli evrelerinde tekrar etti. Mutsuzluk monotonluk kazanmışken ağır darbesini aldı. Hiç acımadığı kadar acıyan kalbini çeyizlik dantelden örtüye sarıp sakladı. Önce zorlandı evet, sonraları bu onun yaşama şekli oldu. Çünkü insanlardan uzaklaştıkça, kötülükten de uzaklaşmaya başladı. Arkadaş oldu, dost oldu, komşu oldu, evlat oldu.. Aşık olmadı! Aşık olarak risk almak istemedi. Minimum adrenalin ile hayatını idame ettirmeye çalıştı. Başardı da... İnsan uzun süre yalnız kalınca, bunu sevmeye başlıyor. 

Aslında tuhaf şey.. Alışkanlıkların tamamı, aslında kazanılmadan farkına varılabilen bir durum değildir. 

Yani yalnız bir kadın / adam görürseniz eğer tuhaf etiketlerinizi bir kenara bırakın. Ciğerini sökmüşlerdir muhtemelen, bari insanlığı kalsın. Dokunmayın. İyileştirmek mümkün olsa kendi kendini yenileyen hücreleri yalnızlığını iyileştirirdi. Yalnızlık iyileşilebilen bir hastalık değildir. Yalnızlık sadece yalnızlıktır. 

Size bir sır vereceğim. Herkes çoğalmak zorunda değil. Bazıları azalır... Herkes üremek zorunda da değildir. Mutsuzluk genetik ise özellikle.. Bazı insanlar yalnız kalır, bazıları kalabalık.. Dokunmayın.

Sevgiler

Öz