Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

5 Eylül 2016 Pazartesi

Kırıldın ey kalbim, affet beni...



Aynı şarkıya kaç kişi acısını sığdırır? Bi şarkı kaç insana aynı anda merhem olur? Bi kalp tam olarak kaç kırgınlığı kaldırır? Hayat ne zaman adil olur? Ya da bi gün olur mu ? Gerçekten mutluluk mümkün mü? Selami Şahin her devrin adamı olmaktan vazgeçer mi? 

Mutlu olmanın çok kolay olduğunu söyleyen ben, hani akşam yemeğinde Polyanna yemiş gibi gezen kadın. Mutlu olmanın dünyanın en zor şeyi olduğuna inanıyorum aslen. Çünkü bir insanın mutlu olması için huzurunun olması gerek... Mümkün mü bu ?

Hani çok güldük ağlamasak tabiri vardır ya içimizi ürperten... Çok güldüm... Gülmemeliydim... Mutlu sonların sadece peri masallarında olmasına, insanların beş kuruş vermeden savurduğu yargılarına, çirkin ithamlara, kozasından yeni çıkan keleğin yaşayacağı yarım hayatına, bu kadar kırılgan olmama ağız dolusu küfredesim var. Bildiğim, inandığım herşey yıkılıyor camdan bir duvar gibi... Paramparça her yanım. Ama benim suçum. Sonuna kadar benim! 

Dökme demirden duvarlarımı yıktım. Kalbimin camlarını açtım. Bahar renklerine büründüm. Ben kırgınlıklarıma bakmadan sevmeye kalktım. Olur sandım. Canına yandığımın dünyasında bi tanecik Öz, mutlu olur sandım. Benim de payıma güzel bişeyler düşer sandım. Elinden tutup birinin yürüyebilirim sandım. Mutlu sonlardan bir parça da bana kalır sandım. Ben yenilmeye doymadım. Hırpalanmaya... Kaybetmeye... Ben doyamadım mutsuzluğa...

Ben Öz olmaktan yoruldum... Bu kadın bu dünyaya ait değil işte. Satürn'ün halkasında oturup, Küçük Prens'e komşu olmak varken sıkıştım bu dünyaya... Kurtulamıyorum. Bataklık gibi.. İçine çekiyor beni. Nefes alamıyorum. ait değilim bu yaşama. Ruhum acıyor. Ben yoruldum kanamaktan, ağlamaktan... Hıçkıra hıçkıra öleceğim ya. Hıçkıra hıçkıra... Beni bu kadar üzmeye hakkı var mı bu dünyanın? Yemin ediyorum. Tüm samimiyetimle... Yani sahip olduğum en güçlü duyguyla... Nolur beni sevmeyin. Yeter sevilmekten paralandı kalbim. Yama yapmaktan yoruldum. Olmayayım mutlu. Bırakın mutsuzda olmayayım... Kurban olayım bırakın beni... Bırakın ruhum acıyor... Bu dünya başka bir dünyanın cehennemi belli ki... Bende bu dünyaya gelecek kadar kötü bi insansam bırakın beni... Cezası neyse günahımın yalnız çekeyim... Bırakın huzurumla bitmesini bekleyeyim... 

Severken öldüreceksiniz beni. Bir parça mutluluk için dilenci gibi tüm çirkin bakışları kaldıramam. Kaldıramıyorum. Bu dünya için lanet olasıca ruhum fazla hassas. Fazla kırılgan...Kaldıramıyorum. Kelimelerin beni incitmesini engelleyemiyorum. Huzursuzluğu sindiremiyorum. Ben daha fazla ağlamak, üzülmek istemiyorum... Ben çok yorgunum. Bırakın yorgun kalbimde ne kaldıysa bana kalsın. Bırakın neyim varsa size az gelen ben onunla yetineyim. Ey dünyalılar... Beni bırakın. Bırakın Öz'ü. Özlem olamadığım için affedin beni. Özür dilerim hepinizden. Beklentilerinizi karşılayamadım. Ben size uyamadım. Benim hatam. Tüm sorumluluk benim. Özür dilerim. Hepinizden... Tek tek özür dilerim...

P.S: Bu yazı Selami Şahin'in benden ayrılmaya yeminin mi var? şarkısı dinlenererk, zift gibi bir kahve eşliğinde bol sigara dumanı arasında umutsuzlukla yazılmıştır...

Ruhun şad olsun kadın...




         Ömrünün kelebek kadar olmasına aldırmayan kadınlara, o kadınları severken yoran, öldüren ama bunu asla bir suç olarak görmeyen tüm erkeklere ithafen…


     Yol kenarında cesedi bulunduğunda otuzlu yaşlarının başındaydı. Henüz yirmilerini yeni bırakmıştı ardında. En güzel kısmı başlayacaktı ömrünün. Huzurlu, sakin ama sevgi dolu.. Kaldırımda yatıyordu. Soğuk, nemli kaldırımda.  Kandan bir reçine ile birbirine yapışmış bir tutam saçı  gözünün önünde duruyordu. Bir bacağı artık vücuduna ait olmadığını ilan etmişçesine V harfine dönmüştü… Gömleğinin tek bir düğmesi kopmadığı halde nasıl bu kadar çok kırılmıştı kemikleri ? Nasıl koruyamamıştı onu hayat! Alt katta brandası parçalanan manavın öfkeli sesi! Atlayacak başka yer bulamamış "…. kadını" diyordu. Gitti branda.. Kaldırıma saçılan kanı temizlerken aynı küfürleri savuracak olan temizlik görevlisinin sesi aklıma düştü.. Düşüncesine bile tahammül edemedim. İçim kırıldı. İnsanlığım incindi. O sıra 3. katın penceresinde gördüğümü hatırladığım kadın, terlikleri ayağında elinde bir sofra bezi _kırmızı kareli_  bir çöp poşeti, faraş ve çalı süpürgesi ile koşar adım indi. Ilk şaşkınlığını atmış, ne yapması gerektiğini bilir gibiydi. Kadının üzerine örtülmek üzere getirilen gazeteleri iğrenerek itti…  Muhtemelen daha önce mutlu bir aile pikniğinde kullandığı örtüyü örttü kadının üzerine… Burnuma derin ormanlar, çimen kokusu, demlenen bir çayın fokurtusu geldi… Örtü çocukluğum gibi mağrur havalanıp kadının üzerine kapandı…

       Düzgünce kapandığına emin olunca kadın dizlerinin üzerinde doğruldu. Az ileride ki paramparça saksıyı ve toprağı hızlıca topladı faraşa… Kırılan sardunyasına özlemle baktı. Onu eline aldı.  Temizliği bitince kadının yanına geri döndü.. Sardunyayı eliyle iyice temizledi. Kadının göğsüne bıraktı. Göğsüme bir ağrı saplandı. Ben o gün orada öldüm. Bir daha beni öldüremez hiçkimse… O çiçeği, kadın hepimizin yerine bıraktı. Hepimizin kalbine bıraktı. 

      Ambulans gelene dek bir anne edası ile dimdik bekledi. Herkes gittiğinde o öylece yere baktı. Sonra gitti. Bir süre sonra elinde bir tahta fırçası ve su ile geri döndü. Yeri ıslattı. Fırçalamaya başladı. Bir iki dakika sonra bir başka kadın indi elinde bir fırça ile, sonra başka bir kadın, sonra ben elimde ki çamaşır suyu kokusunu farkettim. Ne zaman katılmıştım onlara.. Ne zaman başlamıştım bir başka kadının ruhunu kaldırımdan temizleme işine…

     Saatler gibi süren bir sure sonunda artık temizlendiğine emin olunca tahta fırçasını kaldırdı kadın, itaatkar bir şekilde hepimiz ayağa kalktık. Ambulans görevlilerinin yere attığı örtüsü ile sardunyasını aldı. Hiç olmamış gibi merdivenlerin yolunu tuttu. 

    Bir kaç gün sonra geçerken mahalleden 3. kata bakakaldım. Aynı sardunya farklı bir saksıda yaşıyordu hala…

    Hayatından vazgeçen kadını değil de elinde fırçası olan kadını anlattığım için affedin beni... Vefa borcunu ödeyen kadını anlatmaya gönlüm kaydı bugün...
 
    Ve kadınlar nasıl oluyorsa yaşatıyorlardı tüm ölüleri içlerinde…

Kız kardeşlikle…