Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

8 Ocak 2017 Pazar

Mutlu mu yıllar ? Mutlu yıllar...


Sahneye bir silah koyarsan, o silah mutlaka patlar...


Karlı ve bolca hüzünlü bir İstanbul akşamüstü.. Ceylan Ertem dinliyorum. Kedim yeni yıkayıp peteğin üzerine dizdiğim çoraplarımın üzerinde yatıyor şuan. Kızmıyorum. Evet bu arada kedim var artık. Çok küçük fazla yalnızdı sokaklarda, sahiplendim. Artık yalnız değil en azından o... Yalnızlığın dinebilen, günün birinde sona eren bir yanı olduğuna inandığım zamanlar bitti. Artık hiç geçmeyeceğini biliyorum. İnsan bir kez kabullendiğinde, artık kolun bacağın gibi oluyor yalnızlık. Denemekten vazgeçmedim. Uğraştım çokça... Başka insanlar, başka şehirler, başka hayatlar, başka isimler denedim. Başka renkler, bambaşka gökyüzleri aradım... Anıları kirletmeyi bile denedim. 

Seninle gezdiğimiz her yeri (bir yer hariç), her yeri başka erkeklerle gezdim. Sevmediğim adamlara onları sevdiğimi söyledim. Hissettiklerimi içime atıp, hiç yokmuş gibi davranmakta ustalaştım inan. Ama bu kar! Bu lanet olasıca kar beni darmadağın ediyor. Söz vermiştik, kar oynayacaktık biz. Yapamadığımız onlarca şeyden bir tek bu, bu beni herşeyden nefret ettiriyor. Buna dayanamıyorum. Eline bir parça kar alıp yuvarlamak insanın canını bu kadar yakmamalı.. Bu kadar tüketmemeli...

Üşüyorum. Mütemadiyen üşüyorum. Senenin bu zamanları daha da zor geçiyor benim için. Kar kalkmadan huzurumu bulamayacağım. Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşım herkese üzülme, tüm dünyanın yükü senin sırtında dedi, bana... Ne kadar haklı. İnsanlar mutlu olmanın bir yolunu bulmam konusunda ne kadar haklılar. Bense, hepsini sildiğime emin olduğum fotoğraflarımızı ararken bilgisayarımda... Seninle yaptığımız bir yazışmayı sakladığımı farkediyorum. Affet demişsin bana. Affet. Artık affet. Pişman olacaksın. Çok pişman olacaksın. Ben senin gitmeni istemedim demişsin. Yapma demişsin. Dur demişsin! Gitme arkanı dönüp...

Pişman değilim gittiğim için. Doğru olan buydu çünkü. Ama senin yanlış anladığın, başından beri anlamamakta direndiğin şey, ben senden gitmedim. Ben kendimden gittim. Ben kendimden vazgeçtim. Gitmeyi ben istemedim... Gitmek istemedim kimseden. Ama kalbim, ah o ota boka üzülen medine dilencisi kılıklı kalbim öyle kanadı ki... Duramadım. Affedemedim. Hala affedemiyorum. Üzerinden geçen yıllara rağmen, ben seni affedemiyorum. Ben senden başkasını da sevemiyorum. Dünyanın ortasında bir araftayım ben. Gökyüzünü herkesten daha karanlık görüyorum ben. Herkesten daha çok ağlıyorum. Ben asla eski halime dönemiyorum. Çok özlüyorum... Senin yanında ki kendimi özlüyorum. Bana avuçiçlerinden su içiren adamı özlüyorum. İstanbul'un bütün deniz kenarlarını beraber gezdiğim adamı özlüyorum. Beni 5 dakika görmek için şehrin diğer ucundan gelen adamı özlüyorum. Canşenliğimi, parmak boğumlarını sevdiğim adamı, O adamın gözünde kendimi görmeyi özlüyorum. 

Ama bazı yaralar iyileşmiyor. Günün birinde kar canımı daha az acıtacak. Günün birinde yazdığın bana ulaşan 5 kelime beni üzmeyecek... Ve ben daha çok mavi göreceğim gökyüzünü... O zamana dek... 

Mutlu değil yıllar... Mutlu yıllar...