Kalmayacak
mısın dedi? Kalabilirmişim gibi… Onun soluduğu hava beni nasıl da tüketiyordu.
Bilmiyordu. Hayır dedim; kısık, ürkek, benden beklenmeyecek bir ses ile… Hayır!
Kalmayacağım…
Bir duraktı
orası ne zaman biteceğini bilmediğim yolculuğumun bir geçiş noktası.
Kalamayacağım, konaklayamayacağım bir han. Bir yol üstü lokantası damağımda
kekremsi bir tat bırakan… Ve bu yüzden çikolatanın tadını alamadığım, şekerden
vazgeçmemi sağlayan…
Anlıyordum onu.
Anlamak istemesem de. Her hücrem onun adını sayıklarken ve nabzım her atışında adını
hecelerken… Onu unutmak zorunda kalmak… Karnımı doyuramadan sofradan kalkmak,
sigaramı yakacağım son kibriti rüzgara karşı tutmak, mum ışığında hiç ısınmayan
her daim kırmızı ellerimi ısıtmaya çalışmak gibiydi… Beceriksizdim. Başaramadım…
Yapabildiğim tek
şey yazmaktı. O bunları mucizevi bir şekilde okuyup bana artık Dur! Diyene dek.
11.10.2010 Ö.Ç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder