Alışamam zannettiğim ne çok şeye
alıştım ben bilemezsin. İnsan acıyla ilk karşılaştığında nasıl çaresiz, nasıl
nefessiz kalır bilirim ben. Böyle için kurumuş hissedersin. Sanki seni ayakta
tutan tüm hayati sıvıların kaybolup gitmiştir. O kadar susuzsundur ki derinin
çekildiğini hissedersin. Bu yüzden nefes alırken ciğerlerine iğneler batar,
derin nefesler almaktan korkarsın. Dizlerde ki bağın çözüldüğü andır o an.
Yığılacak gibi olursun ama enteresan bir şekilde ayaktasındır. Yürüyor, nefes
alıyor, karnını doyuruyor, seni tanımayan insanlardan acını gizliyorsundur.
Nasılsın sorusuna hiç yapmadığın kadar içten bir gülümsemeyle iyiyim
diyorsundur. İyiyim, yıkıldım ama sen bilme. Ve ben paramparçayım seninle
konuşurken. Sen gülümsememe odaklan ve beni anlama! Farketme ne yaşadığımı. Sen
sadece alman gereken cevabı al ve sorgulama fazlasını diyorsundur aslında.
Yıllarca böyle yaşadım. Kimselere
kalbimi açmak istedim ben. Dostum olmasın, derdimi kimseye anlatmayayım dedim.
Bir daha kıymalı yumurta yemedim. Sen benden gitmek için bana son kez
geldiğinde mutfakta pişen kıymalı yumurta kokusunu duyuyorum her yerde.
Yiyemiyorum. Sevmiyordum artık...
Biliyor musun? Yıllarca geri dönmeni
bekledim. Annem, ne zaman hüzünlensem seni andığımı bilir. Ah hayaldaşım!
Seninle bir kadeh tokuşturmuşluğumuz yok işte. Olmadı bir rakı masasında
birlikte bir anımız. Şarkı söylemedik sarhoşluğun etkisiyle. Biz hiç yüzmedik
seninle. Ve güneşlenmedik. Sen benim en derin, en gizli yaramsın ve ne yazık ki
hep orada kalacaksın. Acın her depreştiğinde bir yazıma konuk olacaksın.
Duymayacaksın, görmeyeceksin, okumayacaksın.
Az daha
sabretseydin, zaten yıllar bizi yavaş yavaş uzaklaştıracaktı birbirimizden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder