Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

25 Aralık 2011 Pazar

Yirmibeş Aralık İkibindört

O gün de hava bu kadar soğukmuydu acaba?
Bugünkü kadar üşümüşmüydüm..
Ev bu kadar küçükmüydü?
Ben yine bu kadar büyük bir acı mı çekiyordum?
İçim de çirkin bi acı var.
Üzerinden 7 sene geçti..
Tam 7 sene..
inanmak istemiyorum.
Bu kadar zamandır sen nasıl yoksun.
Parmaklarım üşüyor en çok..
Tarihi bile hatırlamadığından eminim..
Umurunda değil,biliyorum..
Ama bil ben hiçbir sene es geçmedim.
Her sene aynı şekilde acıttı canımı yokluğun..
Bir damla bile eksilmedi..
Bilesin!!!

Ben hep çok özledim..
Çok..

2 Aralık 2011 Cuma

Karma'şık.





Sende bir baba gördüm ben, kızına karşı mahçup,sevgilisine karşı aşık,karısına karşı hissiz..
Sende babamı gördüm ben.
Kelimeleri yarım.
Cümleleri devrik.


Aynada bir kadın gördüm ben, kendisine karşı mahçup, sevgilisine aşık, babasına kızgın..
Aynada kendimi gördüm ben.
Kelimeleri cilalı.
Cümleleri tam.

Uzakta bir kadın silueti gördüm.
Kocasına aşık,aynadaki kadına kızgın..
O'nu gördüm.
Kelimeleri titrek..

Bir rüya gördüm ben.
Küçük kız aynadaki kadına kızgın,babasına benzeyen adama aşık, kadının siluetinden utanmakta..

*Anlamak mümkün değil insanı. Kaderim babama aşık o kadına benzemekte..

Yasak meyve




Yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı kaldırımlar.
Ve yine yan yana yürümeyelim diye dar kafalıydı insanlar.
Ve sırf dardı diye kafalar düşünmeyi bırakıp sevmeyi denedik, sarılmak yakar bizi deyip aşkı hep uzaktan sevdik...
H.C. Bukowski
.....


Dardı yollar gerçektende,
ikimizinde bedenleri kocamandı.
Aynı kapıdan aynı anda geçmeye çalıştığımız içindi bütün o gereksiz çarpışmalar..
Sendin benim arabesk yanımdın; gizli kalmış itilmiş..
Yasak meyvemdin benim..
Biri bu aptallığımı bana açıklayabilsin isterdim.
Bu saçma direnişimin sebebini..
Bu gereksiz melankolimi..
Seninleyken neden, kendime bile yalan söylediğimi..
Biliyorum, herşeyi bildiğim gibi..
Hiçbir lisan açıklayamaz beni, sende gördüklerimi..
Süngüm düşmek üzere..
Kendimi kandırmalıyım biraz daha..
Eylemeliyim gönlümü..
Başımı başka yana çevirmeliyim.
Üzülüyorum çünkü ve yoruldum..
Bitkinim..
Ciğerlerim acıyor ve yırtılıyor genzim..
Sesim çatallaşıyor..
Konuşma benle bakma bana..
Süngüm düşmek üzere ve ben sarılmamalıyım sana..
Düşme aklıma,kovulmak istemiyorum kapısından cennetin..
Cehennem gibi içim..
Gözyaşı akıtmaya korkuyorum.
Gerçek olmasın diye kelimelere dökemiyorum..
Söyleyemiyorum seni..
Ellerine değiyor arasıra ellerim.
Korkuyorum..
Parmaklarım kavrayacak parmaklarını sıkıca,
Avuçiçine değecek avuçiçim..
Korkuyorum..
Gözlerimi kısacağım sana bakarken,kalbim yerinden çıkacak gibi olacak..
Sonra dudaklarım aralanmış dudaklarının arasında yer bulacak kendine..
Kapanacak kelimelerimin hazine kutusu..
Korkuyorum nefesin dolaşacak içimde.

Uzak dur benden..
Çünkü ben güçlü değilim.
Beni öyle sanıyorsun ama değilim.
Ben sadece korkağın biriyim..
Ve kaçak dövüşen yenik bir savaşçı..

9 Kasım 2011 Çarşamba

Bir kaç bahar sonra belki..




Kendimi affederim birgün.
Belki bir kaç bahar sonra..
Ama affederim..
Seni de affederim.
Beni bu günaha sokan gözlerini de.
Affederim kaderi..
Bana yazdığını oynadığım için Tanrı'yı..
Affederim uykusuzluğumu..
Affederim aşkı..
Ama erken daha..
Önce temizlik yapmam lazım içimde..
Tüm kirler suyun berraklığına dönene dek.
Temizlemem gerek göz kapaklarımı.
Ovalamam gerek ellerimi iyice..
Terimi arındırmam gerek kokundan..
Güzel bir oda spreyi sıkmam gerek içime..
Bu kokuşmuşluk duygusundan kurtulsun diye..
Duygularımı 90 derecede kaynatmam gerek..
Tamamen beyaza dönene dek..
Bol güneşli bir havada kurutmam gerek!
Sonra ütülemem gerek hepsini jilet gibi..
Raflara yerleştirmem gerek..
Sonra bir kaç bahar beklemem gerek..
Affetmek için..
Kendimi..
Seni..
Gözlerini..
Kaderi..
Affetmem gerek hayatı..
Yeniden başlamak için..

Affetmem gerek aşkı, yeniden inanmak için..

27 Ekim 2011 Perşembe

Saç tokası





Sona doğru yürürken bir hazımsızlık hissediyor insan içinde.. Eksik kalmış şeyler var, haddinden fazla yaşanmışlık. Bir eksiklik kalıyor insanın içinde..Tuhaf bir eksiklik..Arkana bakmaya korkuyorsun. Büyük bir depremde yıkılmış gibi evin. Sen en olmadık şeyi arıyorsun yıkıntıların arasında.. Saç tokanı. Oysa hayatın yıkılmış, yeni aldığın perdeler paramparça.. Etrafta toz dumana katık olmuş. Sen saç tokanın derdindesin. Parmaklarınla kazıyorsun enkazını. Ellerin kanıyor. Evin batıyor ellerine. Tırnak aranda duvarların kalıyor,tuzla buz. Sen saç tokanı arıyorsun. Etrafında kimse kalmamış. Herkes kendi saç tokasını aramakta. Biri yardım etsin istiyorsun. Ama kimse yok. Sonra enkazın üstünde kendi yansımanı görüyorsun kırık bir cam suretinde. saçlarını toplanmayacak kadar kısa kestirdiğin gün geliyor aklına.Onun senden vazgeçip aslına döndüğü gün. Dudaklarının titreyişi geliyor aklına. Burnunun ucunun yanışı. Gözkapaklarının ağırlaşması. Yanaklarında hissettiğin ıslaklık. Yanma hissi. Üzerinden yıllar geçmiş gibi. Sanki saniyeler önce olmuş gibi. Taze.. Olgunsun artık kendi deyiminle. Geçirmişsin acını. Büyümüşsün.. Bir enkazda saç tokası aramaktasın..

20 Ekim 2011 Perşembe

Tecrübe




Tamam.
Bakma bana.
Ama sanma böyle geçer.
Denedim çünkü.
tecrübe konuşuyor seninle.
Hayal kırıklıkları ile dolu bir ömür..
Büyük bir gelecek endişesi..
Geçmiyor..
Geçmeyecek..
Azalacak sadece..
Sonra benim senden yana umudum tükenecek..
Başkasına meyil edecek kalbim.
Sen orada bıraktığım yerde; gururunla, insanlarla,geleneklerinle, kendinle savaşacaksın.
Kazanacaksın da birgün.
Bana koşmak isteyeceksin.
Benim içimde başka nehirler coşacak..
Coşmaz sanma..
Tecrübeliyim dedim ya.
Aşk dediğin ne ki..
Sen de aşık oldun başka zaman dilimlerinde..
Sonra vazgeçtin başka kadınlar için.
Benimkisi de öyle olacak..
Şaşırma diye söylüyorum.
Olmayacak.
Dünyayı değiştiremeyiz biz.
İnsanız sadece.
O yüzden sen git sıcak evine..
Isıtsın ruhunu duvarlar..

15 Ekim 2011 Cumartesi

Kağıt Kesiği..





Seni duydum bi kez..
Görmeden..
Başım yerdeydi..
Neden bilmem..
Bak bak bitmeyenlerdendin..
Uzun uzuunn baktım sana..
İçimde yeni yollar açtı nehirler..
Yeni iklimler yarattı doğa ana..
İçimde 4 mevsim yaşadım tek bir anda..
Saniye kadar kısa..
Ölümsüzlük kadar uzun..
Gözlerine değdi gözlerim..
Gözlerin küçüldü uzakta bir nesne arar gibi..
Gözbebeklerim sana doğru koşacak sandım bi an..
Korktum..
Sonra ellerine baktım..
Sert, pütürlü ellerine..
Neler yaşadın kimbilir sen..
O bitmeyen saniyeler içinde..
Sonra güldün bana..
Gülümsettin beni..
Biliyorum sende..
Sende sevebilirdin aslında..
İstemedin değil.
Olmazdı..
Acıtırlardı ikimizi de..
Kanatırlardı.
Bildin.
Gülümsedin sadece.

Kirazlı pijamamı pazarda ki o tezgahta ilk gördüğüm günki gibi..
Saçlarımı kızıla boyattığımda aynada ki kadına baktığım anda ki şaşkınlığım gibi..
Belime değen saçlarımı bir aşk acısına hoyratça kurban ettiğim kış gibi..
Şemsiyemi çantamdan çıkarmaya üşendiğim için, yağmurda ıslanmayı, hissetmeyi seçtiğim yaz gibi..
Gülümsedin..

İçimde bir kuş sürüsü havalandı..
Kanat sesleri duydum..
Beyazdı hava..
Ne mavi ne lacivert ne mor..
Alabildiğine beyaz..
Göz yakan cinsten..
Seni gördüğüm an.
Nefesimin ciğerlerimi acıttığını hissettiğim tek andı.
Kağıt kesiği gibiydi..
Gibisi fazla..
Dalgaları hissettim.
Tuzlar doldu yaralarıma..
Acıdım..
Ama vazgeçmedim..
Geçemedim..
Gidemedim..
Gözlerim seni günaha sokuyor biliyorum..
Bakma bana..
Bari sen geç..
Vaz-geç..
Kesmesin ellerini kağıtlar..
ve dalgalar çarpmasın yumruğun kadarcık kalbine..
Git..

Belki paralelinde bu evrenin..
Bir sahil boyu yürüyoruzdur seninle,ellerimde ellerin..

8 Ekim 2011 Cumartesi

İhanet




Kadınına gidiyorsun..
Biliyorum..
Yatağın O'nun olan tarafı sıcacık şimdi..
Senin gelmeni bekliyor..
Sen gelince O'da ısınacak..
Isınacak ev.
Sen gidince benden..

Evin kapısını açınca başını hafifçe kaldıracak yatağından.Sen anahtarını cebine koyup ince koridorda salına salına yürüyeceksin..Yatak odasının kapısı aralık,ışıklar kapalı.Yatağa bakacaksın.. Gözlerinde ihanet var. Aklında ihanet..Uyu diyeceksin ona.. Ben de bir sigara içip geliyorum hemen..Gözlerini açmamasını umarak.. Cesaretin olmayacak gözlerine bakmaya..Uyumayacak kadın,bileceksin.Gözleri kapalı ama uyanık.. Sen üstüne O'nun aldığı pijama takımını giyeceksin.. Sigaranı alıp eline balkona çıkacaksın.. Kadının içi ürperecek.. Sen sigarandan bir nefes alacaksın,derin.. İçim ürperecek. Gözlerimin önünde bir erkek silueti geçecek.. Uzun uzun.. Başımı iki yana sallayacağım hızlıca. Kaybolmayacak.. Sen, sigaranın bitmemesini dileyeceksin.. Kadının orada uyuyor numarası yapmamasını.. Kadının olmamasını dileyeceksin, utanarak.. Kadın mutsuz,biliyorsun. Ne olduğunu anlamaya çalışmakta..Kadın korku dolu..Sen suskunsun..Çünkü biliyorum,orda olmak istemiyorsun şuanda..Olmak istediğin yer benim yanım.. İkimizinde öldüremeyeceği bir utanç istiyorsun. Bende istiyorum, biliyorsun..Ayıp.. Biliyoruz.. Yapmıyoruz birşey ama hep aklımızda.. Heran.. Her hareketimizde.. Günah.. O'na günah.. Bana günah.. Sana günah.. Kadının düşlerine günah..Benim siyah saçlarıma günah.. Senin ela gözlerine..

Yatak sıcak..
Çünkü adamın aklı hala başında..
Ama O'da biliyor..
Birgün yatak soğuyacak..

Günah..






Kelimelerine dokunabilmekti tüm derdim..
Cümlelerinde özne olabilmek..
Susuzluğumu sakinliğinde dindirmek..
Sen olmaktı bütün derdim.
Tasam.
Kederim.
Seni hissedebilmekti içimde..
Senin içinde olabilmekti..
Göğüs hizanda..
Aynı Tanrı'nın yarattığı gibi..
Olmamı istediği yerde..
Olmam gereken yerde..


Senin olabilmekti..
Zamanı geri almak istedim.
Onu tanıdığın güne geri dönmek..
Onun önüne geçmek..
Beni görmeni sağlamak.
Benim olmanı..
Biliyorum haksızım..
Ve günah bu yaptığım..

7 Ekim 2011 Cuma

Ayak izi..





Yanık kokuyor; yastığım,yorganım,odam,evim..
Direnemedim..
Gözlerşn elaydı çünkü..
Gözlerim ruhdaşını buldu önce..
Sonra ellerim..
Anlatsam! Çoğalır mısın bende?
Ah bir bilsen, seni yazıyorum hep..
Yalan söylüyorum herkese.
Heryerde!

Yanlış sorular soruyorlar bana!
Kim?
Neden?
Nerede?
Ne zaman?

Ödüm kopuyor, doğru soruyu soracaklar çözülecek dilim diye..
Seni duyacaklar içimde..

Söyleme onlara bilmesinler, kimsin!
Şişşş sessiz ol duyulmasın sesin..

1 Ekim 2011 Cumartesi

Ara






Git!
Aklımdan..
Artık git, ne olur..
Tam 7 sene oldu..364 hafta..2555 gün..61360 saat..
Git..
Alacağını almış olmalısın artık..
Bana birşey bırakman derdinde değilim ama bu acı artık fazla..
Çok fazla..
Kalbim acıyor..
Git..
Dönmeni beklemekte değilim..
Aksine geçmeni bekliyorum.
Çünkü sen her ne yaptıysan, kırık camlar bıraktın içimde..
Kim gelse bana, yalınayak.
Kim gelse kaçmakta, kanayarak..

Ey Leylam, mecnunum,ferhatım,şirinim,keremim,aslım..
Gözlerinin maviliğinde martılar uçuranım..
Miladım,miyadım..
Cismim,ismim,derdim,kederim,sevincim..
Sözüm,şiirim..

Vedam..
Yağmurum..
Hoşçakal yarenim..

Yağmurlu bir gündü..

Ne zaman yağmur yağsa aklıma o gün gelecek..
Yağmur yağıyordu..
Senin doğumgünündü..
Seni aramıştım.
Arkadaşlarınla birlikte eğlenmekteydin.
Ben annemin yatakodasına kurulu bilgisayarda müzik dinliyordum. İnternetin olmadığı zamanlardı.Soltaire oynamak için açılırdı bilgisayar. Tozlanmasın diye üzerine örtü serilir. Tuşlarına hızlı basılmazdı. Dizüstü bilgisayar da neymiş.. Masanın tamamını kaplayan o kocaman bilgisayarlardan vardı.. Ajda Pekkan dinliyordum. 'Sensiz Yıllarda'.. Seni aradım, seninle paylaşmak istedim.
_Meşgulüm dedin..
Sonra bir daha dinlemedim. Ama ne zaman yağmur yağsa o ilk dize dilime dolanmakta, hala..
'Yağmurlu birgündü, tıpkı bugün gibi..'
Ne zaman yağmur yağsa ..
İçimde bir nehir çağlar sessizce..
Kokuşmuş düşünceler sarar aklımı..
Ne zaman yağmur yağsa,
Seni anarım..
Sen meşgul olursun!..

29 Eylül 2011 Perşembe

Üzgünüm..

Kendimden nefret etmemi sağlayacak kadar çok masum insan var etrafımda..
Bu suçluluk duygusu beni öldürecek..
Bir anlasalar benim kendime bile hayrımın olmadığını..
Gelmeyecekler ardımdan..
Üzülmeyecekler..

Ben; kendisi ile yaptığı savaşı 4 yıl önce kaybeden kadın!
Geleceğinin ne olacağını bildiği için 9 yaşından beri öyküler yazan,
Göz rengi hava durumuna göre değişen,
Yaşamadığı acıları yazan,
İnsanları bunları inandıran..

Merhaba
Ben Özlem.
Bana güvenmeyin.
Sizi hayatımın merkezine koyar sonra adınızı unuturum..
Üzgünüm..

17 Eylül 2011 Cumartesi

Yok..

Nefes aldığını duydum..
Yaşıyorsun hala..
Ne büyük lütuf bu!
Ben pijamalarımı yatağım örtülerine uydurmakla meşgulüm..
Geçen gece annemin çiçeği ile konuşurken buldum kendimi..
Bilirsin sevmem ben çiçekleri..
Ziraat okudum ya değiştiremedi beni..
Ama ben değiştim yine de..
Artık kırmızı değil ojelerim..
İnsanlar yüzümü seçemesin diye sıradan olmaya çalışıyorum..
O çok sevdiğim çiçekli şortum yok artık.
Kaybettim..
Çok ağladım arkasından..
Bir daha onu bulamayacağımı bildiğimden..
Tüm dolapları karıştırdım.. Yok..
Ne kirli sepetinde, ne ütülenecek yığınların altında..
Didik didik aradım evi..
Yok işte..
Yok
Senin gibi.. Ne masanın altında..
Ne dolabın içinde..
Ne koltuğun arkasında..
Ne kirli sepetinde..
Çok aradım seni de..
İçimde ki varoluş çabası seninle kayboldu..
Doğru söyle, neleri aldın giderken..
Mektup yazacak vaktin yoktu anladım..
Nereye yetişiyordun böyle alelacele..
Hoşça kal da neyin nesi?
Niye kalıyorum.. Anlamadım ki..
Ve niye hoşça kalmamı istiyorsun?
Dön demeye gücüm yok..
Bilirsin katıyımdır oldukça..
Benden beklenmeyecek kadar..
Bu yüzden sana gel demeyeceğim..
Ama sen uğra en azından..
Kızmalarıma aldırma..
Kaşlarımın çatıklığına..
Bir kahve yapalım beraber..
Bir sigara yakalım..
Bir öykü anlatayım sana..
Sonra yine git..
Sadece tek bir anı daha bırak yeter..
Sandığımda hala yer varken..

Bir kez daha bak bana.. Son kez.. Sonra git..

10 Eylül 2011 Cumartesi

Ölümlüydü tüm aşklar..

Göremedim..
Gören gözlerden değilmiş benim ki
Ben baktım sana..
Seni gördüğümü sandım.
Arkanda ne var diye düşünmedim.
Çünkü Türk filmlerinde olurdu öyle şeyler.
Nikah masasında siz kardeşsiniz derlerdi.
Veya esas kızın babası para teklif ederdi.
Benim babamın parası bizi yaşatıcak kadardı.
Kimseyi satın alamazdı.
Kardeşte değildik.
Minik bir sorun vardı ama.
Boyu küçük minicik..
Yuvarlak..
Sağ elde ismini verdiği bir parmağa sahip..
Bir yuvarlak sadece..
Matematikte bir sembol.
Köşesiz..
Yumuşak bir yuvarlak..
Bir yüzük..
Senin parmağında..
Benim kalbime kelepçe..
Bir yuvarlak teninle tenim arasında bir duvar..
Bir çağlayan ırmak..
Altı üstü bir yuvarlak..
Yuvarlağın ardında görünmez bir kadın sureti..
Kadının üzerinde bir önlük, mutfakta..
Akşam yemeği yetiştirme derdinde..
Kadının aklında adam..
Kiminle diye..
Bir yuvarlak..
Kadının saydam göz tanecekleri..
Bir yuvarlak..
Altı üstü yuvarlak..
Ölümlü bir aşka yazılmış ölümsüz bir masal..
Yüzük..
Altından..
Ucuz ama değerli..
Kadının parmağında ince ve zarif adamın elinde eğreti..
Bir yüzük..
Kadının beyaz tenine uyumlu..
En sevdiği aksesuarı..
Adamın prangaları..
Aldatmak..
Yuvarlak bir söz..
Yüzük kadar yuvarlak..
Çirkin..
Yasak..
Gitmek..
Yuvarlak..
En az yüzük kadar.
Kadının adının ilk harfi yuvarlak..
Kadın adından utanarak gitmekte..
Utanç..
Yüzük kadar yuvarlak..
Sert..
Acı verici..
Çirkin..
Kimsesiz..

2 Eylül 2011 Cuma

Nefes






Nefes alışların hızlanmıştı.
Parmaklarının ucunda atıyordu kalbin.
Parmakların beni keşfediyordu.
Dudaklarıma uzandın.
Aniden kalp atışlarının durduğunu hissettim.
Uzun süre suyun altında nefessiz kalmışsın gibi aniden derin bir soluk aldın.
Dudağın hala dudaklarımın arasındaydı.
Ruhumu çekiyordun içine..
Şikayetçi değildim.
Bu bedende rahat edemiyordum zaten artık.
Ruhumun dudaklarının arasında ki yolcuğuluğunun bitişine değin sessizce bekledim.
Soluk borundan aşağı süzülürken kalbini gördüm.
Ne muhteşemdi.
Yolculuğum bir boşlukta sona erdi.
Güzel bir ezgi yayılıyordu damarlarından.
Ruhum boşlukta yüzüyordu sırt üstü.
Gözlerimi araladım.
Aldığın soluktan memnun gülümsüyordun.
Sağ dudağın hafifçe yukarı kıvrılmıştı.
O an ve ondan sonra ki heran korktum aldığın nefesi vermenden.
Bu yüzden ayıramadım dudaklarımı dudaklarından.
Yabancıya gitmesin diye ruhum..

1 Eylül 2011 Perşembe

Hiçliğin içinde..


Yanyana yürümeyelim diyeydi herşey.
Çünkü yanyana olursak dengeler bozulacaktı.
Tanrı kızacaktı yine yukarılarda biryerlerden.
Kızacaktı herkes.
Mutluluğun resmi çizilmişti çünkü çoktan.
Aşkın tarifi yapılmıştı.
Son tabu yıkılmak üzereydi..
Başarabilseydik eğer dünyaya barış gelecekti..
Barış gelecekti kalbime..
Kimseler bilmedi nasıl sevdik..
Dinlemedi kimsecikler..
Yetim kalmanın ne olduğunu öğrettiler..
Seni alarak benden..
Oysa ana gibiydin, baba gibiydin..
Ekmek gibiydin..
Su gibiydin..
Toprak gibiydin..
Toprak olup gittin..
Kelime oyunlarını bıraktın bana sadece.
Bu eller benim değil..
Bu parmaklar..
Bu sözler..
Sen yazıyorsun biliyorum.
Kandırma kendini..
Beni..

Biz kimiz sevgili demiştin ya günün birinde..
Biz seninle hiç'iz..
Hiçliğin içinde..

29 Haziran 2011 Çarşamba

Kayıp





Kanatları kırılmış sözcüklerimin, yetim kalmış gibiler..
Kimin dna’sı ile ıslanmış amatörce yazılmış cümleler ile dolu peçete kağıtlarım böyle yapış yapış..
Kim onu bu kadar değersiz kıldı..
Kim izin verdi..
Bağır çağır şarkı söylemek zamanıdır..
Şarkılar yarım..
Sözcüklerin vatanı yok..
Ucuz bir pezevengin dilinde pelesenk şiirlerim..
Umutlarım bir tinercinin gözlerinde..
Beyni uyuşmuş yalnızlığımın..
Günün monotonluğunda unutuyorum sözlerimi..
Oysa ağzımı her araladığımda şahane hikayeler duymalı insanlar..
Ben buraya ait değilim..
Bulunduğum beton yığını, parlak merdivenler..
Asansörler.. Aynalar.. Gereksiz yansıtıcılar..
Bana utancımı yansıtıyorlar..
Birileri onların üstlerini örtmeli..
Kelimelerim gibi..
Örtünmeli sözcüklerim..
Yanlış bir hayatta açtım gözlerimi bugün, olmamam gereken bir yerde..
Maaşı iyi diye bir statüm olsun diye şairliğimden vazgeçtiğim yerde, utancımla tutunmaya çalışıyorum hayata..
Tabii hayat beni tutarsa..

26 Haziran 2011 Pazar

Merdiven..





Üzgünüm derken sesi bile titrememişti..
Neden üzgün olduğunun yazılı olduğuna inandığım mektup avuçlarının terini emmişti sanki.. Nemliydi.. Belki rutubetli.. Soramadım ona.. Kelimelerin anlamsız olduğu, soru kalıplarının yetersiz kaldığı anlardan biriydi.. Okuma-yazma bilmemeyi umdum.. Öyle olsun istedim.. Okuyamamak. İstedim.. Meğer bana yıllar geçse bile hiç bitmeyecek bir hüzün armağan ediyormuş.. Bir yazı kabiliyeti.. Farkında değildim.. Azalır sandım acım.. Geçer sandım.. Geçmedi.. Yıllar geçti.. Mektup eskidi.. Nemi kurudu.. Gözyaşlarım ıslattı.. Gözyaşlarım kurudu.. Yağmurlar yağdı üzerine.. Ona söylemediklerim birikti.. Seni çok sevdim.. Sen bir çocuğun sahip olabileceği en müthiş şeydin.. İlk oyunum.. İlk keşiflerim.. İlk aşkım.. İlk yalnızlığım.. İlk terkedilişim.. İlk şiirim.. İlk şarkım.. İlk acım.. İlk sarhoşluğum.. Seni çok özlüyorum..

Gitme diyemedim..Affetmiyorum kendimi.. Bir korkak bir aciz gibi diz çöküp yalvarmalıydım sana.. Gitmemeliydin.. Benimle kalmalıydın.. Mektubun bende hala.. Sen benim yazdıklarımdan kurtuldun zannederim.. Çocukluk giysilerin ile birlikte.. Ben atamadım.. Saklayamadım da.. Koyduğum yeri unuttum diyelim..

Bana bir sinema borcun var bilesin.. Bir de karşılıklı içmek lazım.. Birgün cesaretimi topladığımda belki.. Belki bir 5 sene daha sonra..



*** İsmini söylemeyeceğim kimseye.. Duymayacaklar benden.. Gizli öznesin cümlelerimde.. Her paragraf senle başlar şimdi.. Affetme sakın kendini.. Oyun arkadaşın affedene dek seni.. O ıslığı pencerende yeniden duyana dek.. Yeniden o küçük kız olana dek.. Hoşçakal..

23 Haziran 2011 Perşembe

Ünlem




Yalnızlığın da seni terk edene dek anlamazsın ne olduğunu..
Uykularını bölen uçurum düşüşleri olmadan!
Karanlıkta yeni suretler görmeden..
Felaket senaryoları türetmeden..
Anlamazsın..
İçini yakan susuzluğun başlamadan..
Kapılar üstüne kapanmadan..
Çayının içinde varolmayan şekeri girdaplar oluşturarak eritmeye çalışmadan..
Anlayamazsın..
Birilerinin sana söylemesi gerek..
Duyman gerek..
Görmen gerek..
Bilmek için..
Onun gittiğini..
Sonra da beklemen gerek..
Geçmesini..
Umutsuzca..
Sonra boğazını temizleyip daha az acılı bir şarkı mırıldanmaya başlaman gerek..
Sadece senin duyacağın kadar kısık bir sesle..
Kısık ateşte demlenmen gerek.
Onu unutman için..

12 Haziran 2011 Pazar

Yaz..



Güneşli bir günde kaybetmek seni..
Buzlu bir limonatanın içine akıtmak gibi gözyaşlarını..
Güneşe ve gündüze yakışır mı hiç ayrılık, acı?
Her şeyin daha steril olduğu bu iklime?
Sen hiç güneşli günlerde yazılmış ayrılık şiirleri okudun mu?
Ve hangi mutsuz son gündüze armağan?
Bana gündüzü yasaklayan bu acı neden?
Sorularım var.. Cevabını kimsenin bulamayacağı..
Güneş kadar yakıcı içimde ki..
Uyuyan canavar yanlış zamanda uyandı..
Sen yanlış zamanda gittin..
Ben yanlış zamanda ağladım..
Güneş yanlış zamanda çıktı..
Yaz erken geldi..
Saçmaladı doğa ana bu kez..
Yada eros okunu yanlış zamanda çekti..
Yapış yapış ellerim..
Tenim..
Gözyaşlarım..
Soğuk bir duş alma vaktidir şimdi..
Buzlu sularda yıkanmanın..
Ve nefesini ne kadar uzun süre tutabileceğine dair kendinle inatlaşmanın vaktidir..
Biliyorum..
Yazın kimse ölmek istemez ama..
Ben baharı bekleyemedim..

4 Haziran 2011 Cumartesi

Rastgele..




Hoşçakal Adam..
Gitmek vaktidir şimdi..
Sandalların dalgalarla dans ettiği masalsı bir diyara..
Belki bir deniz fenerinin gölgesinde güneşlenmeye..
Ne farkeder diyorsun değil mi?
Ben yokum gittiğin yerde.
Olsun..
Deniz görsün ayrılığım..
Sancılarımın üzerinde martılar uçsun..
Balıkçılar oltalarına taksın gözyaşlarımı..
Dalgalar mırıldansın çığlıklarımı..
Sanrılarıma yakamoz düşsün!
Sensizliğimin bir tadı olsun..
Gitmek vaktidir şimdi..
Uzatmadan sözü.
Bilirsin bazen, kalsan adam olmayacaktır bu aşktan..
Gitmek vaktidir şimdi..
Yokluğunun üzerine nargile istemenin, tek başına tavla oynamanın, çayını yalnızlığınla bölüşmenin vaktidir..
Şimdi, oltayı sallama vaktidir denize..
Elbet bu umman senin de karnını doyuracak..
Gitmek vaktidir şimdi..
Rastgele Kaptan..

3 Haziran 2011 Cuma

Gizli Özne Adam..





Yabancımsın benim artık..
Yabancılaşmam..
Kendimden uzaklaşmam..
Aynı sözcüğü söyleyip durduğum için kendimden utanmamsın!
Annesine çıplak kadın resimlerine bakarken yakalanmış bir çocuk kadar mahcup ve çaresizim şimdi!
Kulağına gelecek diye ödüm kopuyor!
Korkağım..
Arkasında duramam..
Dolabımda ki canavar yatağımın altında ki hayalet fırlayacak önüme diye ödüm kopuyor..
Korkularım oldun!
Her baktığım yüzde seni görür, her duyduğum seste seni arar oldum.
Filmlerden korkuyorum.. Seni görürüm diye..
Sokağa çıkamıyorum sana rastlarım diye..
Nefes alamıyorum daha çok acır diye..
Biliyorum, bilsen beni üzmezdin!
Sevmezdin de ama..
Ne yapacağını bilemez, uzaklaşırdın belki..
Kırmazdın beni, görmezdin çünkü..
İçimde ki bu şey!
Adını bulamadığım ; belki defalarca yaşadığım hiçbir kelimede anlamlandıramadığım, korkularım, acılarım,yalnızlığım,yalınlığım,yabanlığım,kadınlığım,geç kalmışlığım..
Sonsuzluğa olan inancım..
Şimdi bir kültablası gibi kokmuş ve kirli..
İyiki ona bir isim vermemişim!





29 Mayıs 2011 Pazar

Sonuç... (gelişme yok)




Kaybettim!

Milyonuncu kez.. Tamam belki milyon olmadı ama kaybettim. Sayamayacağım şimdi. Lanet olsun ki kaybettim. Onu kaybettim..
Geç mi kaldım? Yanlış zamanda mı girdim sahneye? Yanlış tiratı mı söyledim? Yanlış banka mı oturdum? Yanlış otobüse mi bindim ? Yanlış yerde mi indim?
_Bilmiyorum.
Biri varmış benim bilmediğim, belki duymadığım.. Duyduğumu hatırlamadığım! Onun hayatında biri varmış. Ona gelecek birisi.. Onun olmak için gelen birisi.. Onun dokunuşlarına maruz kalacak biri..
Onu özlemek yasak şimdi. Onu düşünmek yasak. Ona başka bir gözle bakmam gerek! Arkadaşmışız gibi.. Yarı umursamaz, yarı samimi.. Herşeyin yarım yamalak olduğu bir role bürünmeliyim. Oysa ona doğru uçuşan umut taneleri beslerken ne kadar da tamdım. O yoktu ama ben tamdım. Şimdi bir sürü yeni film bulmalıyım, izlemediğim.. Bir sürü yeni video izlemeliyim. Bir sürü şarkı dinlemeliyim. Yeni mektup arkadaşları bulmalıyım. Yemek yapmalıyım daha çok. Saçlarımı biraz daha kısa kestirmeliyim. Belki yeni bir yer keşfetmeliyim aşina olacağım.. Onun kalın kaşlarının altında küçülen o minik gözlerini unutmalıyım. Kollarını birbirine dolayıp da dudaklarını düz bir çizgi haline getiren gülümseyişini.. Unutmalıyım..
Bu sefer çok hızlı oldu. Daha ilk bakışmanın ilk göz göze gelmenin sarhoşluğunu atamadan üstümden! Şimdi onu bırakmalıyım kendi haline.. Kendime gelmeliyim. Ona başkası gidecek çünkü.. Fal bakmıştım ona, biri gelecek sana ama olmayacak demiştim. Kendi söylediğime mi inanmalıyım? Ben mi belirledim onun gelişini?
Tanrı’m! Önce dönme dolaba binmeme izin veriyorsun. Sonra en güzel yerinde iken benim uyanmama sebep oluyorsun! Nerde hata yaptığımı bir söylesen, bir konuşsan benimle.. İşaretlerle anlaşamadığımız belli..

27 Mayıs 2011 Cuma

El değmemiş çerez kasesi..



Aynı kelimeyi defalarca yazma isteğine engel olamadığım bir saçmalık halindeyim. Bildiğim tek dilde, tüm yazım tekniklerini kullanarak onun adını yazmak istiyorum. Birileri beni durdurmalı.
Seni özlüyorum.



Doğru sözcükler neydi acaba?
Hangi sözle başlamalıydım konuşmaya?
Merhaba? Yoo olmaz bu çok sıradan..
Selam.. Olmaz!
......

Saçmalıyorum. Direk söze başlasam;

Seni tam 6 gün 18 saat 14 dakika 53 saniyedir görmüyorum. Korkutucu ama gerçek.. Seni son gördüğümden bu yana grip oldum. Kendime acıdım. Kendimle kavga ettim.. Hayatın anlamını sorguladım. Mutluluğun resmini çizemedim. Nefes almakta zorlandım. Bi kaç sayfa gazete okudum. Ülkede önemli şeyler de oldu. Bomba patladı Etiler’de.. Birkaç insan yaralandı. İzlanda da ki bilmem ne yanardağı 190 yıl sonra faaliyete geçti. Fenerbahçe şampiyon oldu. Sırp kasabı yakalandı. Amerika’da hortum oldu. 6 film 41 video saçma sapan bir sürü kadın programı izledim. Yaklaşık 80 küsür şarkı dinleyip her birinde seni hatırlattım kendime.. Annemin çiçeklerini suladım. Camın kenarına oturan bir karga ile birbirimizi inceledik.. Onun evcil hayvanım olmasını istedim. Elimi kestim domates rendelerken. Yemeğe tuz yerine şeker attım.. Kocamı seveceğime dair tuhaf bir sohbet yaptı yemeğimi tadanlar.. Ben sustum. Şimdi burdayım. Beni henüz görmedin. Bara yaslanmış sipariş alıyorsun.. Ben merdivenlerden yavaşça çıkıyorum tek başıma. En kuytu masaya yerleşiyorum. Nasılsa benim geldiğimi haber verecekler sana. Nasılsa beni göreceksin. Gülümseyeceğim sana.. Bir bira getireceksin bana. Sonra içinde antep fıstığı bol olan bir kase el değmemiş çerez getireceksin. Bende içimden konuşacağım seninle; filmlerde ki gibi.. Sen duymayacaksın.. Boşalan bardağa gidecek gözlerin.. Tazeleyeyim mi diyeceksin.. Evet diyeceğim.. Uzun zamandır neden olmadığımı soracaksın. Yoğundum diyeceğim sadece.. Sen beni özle diye çırpındım da diyemeyeceğim.. İçimden konuşacağım sadece..

Kadın; Aaa duyuyor musun?
Adam; Neyi?
Kadın; Zaz çalıyor.. Çok severim ben bu şarkıyı…
Adam; Bende..
Kadın; …. (Bu iyi bir başlangıç olsa gerek..)
Adam; Bir daha bu kadar uzun süre kaybolma ortalıktan olur mu?
Kadın; (Yupppiiii sevinç çığlıkları) Tamam..
Adam; Bir bira daha ?
Kadın; Olur:)(beni özlemiş:))

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Rüya






Ellerim titriyordu. O söz nasıl çıkmıştı ağzımdan? Yerin dibine geçmek istediğim o olağan zamanlardan biriydi..
_Sana aşığım!! dedim.
Bana baktı.. Ona öyle sesleneceğimi bilir gibi.. Önce durdu. Sonra bana döndü gülümseyerek.
_Efendim dedi..
Şaşırdım.. Belki de yerin dibine geçmemeliydim. Bu kez doğru zamanda saçmalamıştım. Benim hayatım olmasını istiyordum o da istiyordu. Saniyeler boyunca baktık birbirimize.. Sonra ben birama gömüldüm. Ellerim titreyerek bir sigara çıkarttım paketten. İlk kez içiyormuşum gibi dudağıma usulca yerleştirdim. Sonra çakmağı yaktım. Yüzümü yalayıp geçti bir alev. Aydınlandım. Sigaramın ucu yandı. Onu hissettim yakınımda.. Gülümsedim.. Başımı çevirdim, oradaydı. Yanıbaşımda. Omuzumu tutuyordu görünüşte. Aslında parmakları kalbime değiyor ve kalbim gıdıklanıyordu.
_Gözlerinde tuhaf bir tavır vardı. Sanki bana çok gelirsin sen diyordu. Ben kanatırım seni.. Haklısın; tüm erkekler aynı işte. Bırak bana bulaşma.. Ben yarı yolda bırakırım. Duyarsızım. Umursamazım. Tanışma günümüzü hatırlamam. Seni ilk öptüğüm günü hatırlamam. Ayrılırsak seni görmem. Geri dönmem. Kalbini kırarım, seni acıtırım. Bırak bu kez biranı yarım. Kalk, git!
Ona bakıyordum; Acıtma beni. Yerim kalmadı kaçacak. İçim sana çağlayan bir nehir gibi. Daha ne kadar tutabilirim. Daha ne kadar tutabilirim kendimi.. Yeniden başlamaya ihtiyacım var. Uzun zamandır nadastayım.. Artık bende başaklarımı vermeliyim. Durdurma beni.. Bırakta seveyim seni..
_Bana daha fazla bakma.. Yoksa herkesin yanında tutup kaldıracağım seni kolundan.. Koşarak çıkacağım bu lanet bardan.. Uçan halıma bineceğiz beraber.. Evlerin üstünden geçeceğiz.. Sokaklardan.. Şehirlerden.. Senin uykun gelecek.. Evine yatağına bırakacağım seni -ki çocuklarına benim masalımı anlatabilesin.. Sadece bir rüya gibi kalacak zihninde.. Hiç olmamışım gibi.. İyi geceler güzel kadın! Uyandığında yeni bir rüyan olacak tabirini bulamayacağın..

İyi geceler kadın..

15 Mayıs 2011 Pazar

Yasak kelime; Aşk!




Sözcüklerin kifayetsiz kaldığı bir gece yarısıydı.Kendimi mutfağın soğuk zemininde çıplak ağlarken bulmuştum.Yüzükoyun yatmışım. Ocakta kaynayan bir suyun çıkardığı tuhaf fokurtudan başka bir ses yok gibi. Sanki tüm dünya susmuş. Susmuş ve benim söyleyeceklerimi dinlemek istiyor. Ben dünyadan daha da suskunum. Neden çıplak olduğumu bulamıyorum, hatırlamıyorum. O su ne zamandır kaynıyor bilmiyorum. Böyle zamanlarda insan hep mi ölmek ister acaba? Yani şuan ölsem ve tüm bedenim minik parçalara bölünse.. Hiç olmamışım gibi.. Hiçkimse acı çekmese yokluğumda.. Cenazem kalkmasa.. Ruhum gökyüzüne yükselmese.. Beyaz ışığı görmesem. Bana sorular sormasalar..
Hatırlıyorum.. Neden yerde yattığımı.. Aynada kendime bakıyordum. Aşık olmuşum yine.. Ve tabi ki başarısız.. O gitmiş.. Hiç gelmemiş gibi. Ya da ben gittiğine inandırmışım kendimi.. Hava soğuk. Severim soğuğu. Ama soğuk havalarda hep birileri gider benden. Daha ılıman iklimlere.
Bindiğim taksi, onun dur deyişleri.. Kimin gittiğinin belli olmadığı veda.. Çantamda anahtarımı arayışım, Şöförün bana mendil uzatışı.. Onun kollarını birbirine düğümlemiş, sokak lambası altında parlayan teni.. Benim gözyaşlarım. Onun olmaz deyişleri. Suskunluğu..Benden bekledikleri. Benim veremediklerim.. Onun başkasına gidişi, benden gitmediğini söyleyişleri.. İhtiyaçları.. Şöförün yol bulma çabaları.. Meraklı bakışları..Evin önünde ki fren sesi. Benim koşarak merdivenlerden çıkmam. Yediğim herşeyin vücudumu terkedişi.. Banyoda geçirdiğim vasat zaman.. Mutfağa kahve yapmaya gidişim.. Gözlerimin önünde ki sureti..
Sözcüklerim yurdunu kaybetmiş gibi.. Nereye gideceklerini ne anlam vermeleri gerektiğini unutmuşlar. Ben kahve içecektim en son. Sonra, sonra onun gözkapaklarıma yerleşen lanet gülümsemesi geldi aklıma.. Geceliğimi sıyırdım. Halıyı kaldırdım. Üşümeliydim. Yere uzandım.
Kendime kızıyorum çoğu zaman. Daha farklı bir hayat seçmediğim için. Önyargılarımı bir kenara koyup ta yeniden başlamadığım için. Bu kadar çok sevdiğim için insanları, yaşamayı.. Ölemiyorum bile.. Her gidenle eksiliyorum sadece.. Onursuzca bir ölüm şekli benimkisi.. Birilerinin beni öldürmesini bekliyorum, korkakça..

10 Mayıs 2011 Salı

Giriş






Elleri nasıl da sertti. Ellerim örselendi adeta..
Ama nasıl da içten nasıl da samimiydi parmak uçları..
Güven bana diyordu her dokunuşu..
Ben aydınlığım..
Geleceğim ben..
Yenilenmen, yaşlanmaman demek tenim..
Bana inan..
Tanrı ile köprüyüm aranda..
Bekleyişin bitti..
Geldim.. Atsız arabasız..
Ama geldim..
Burdayım diyor gözlerin..
Kısık ateşte sesin..
İçime umut serpiştiriyorsun..
Yapma diyemiyorum..
Durduramıyorum kendimi..
Bıraksam koşacak sana çizgili pijamaları ile kalbim..
Kollarının ucu gözyaşı lekesi..
Koşacak kalbim..
Durdurmazsam eğer..
Gel diyor gözlerin..
Bakmayayım diyorum, olmuyor..
Ya sustur gözlerini ya da bana bırak kendini..


.....
Ben "...." dedi..
Aydınlandı yüzüm..
Adımı söyledim..
Adımın bir anlamı olduğunu farkettim..
.....

29 Nisan 2011 Cuma

Sade'ce..





"Gözlerimi kapatmışım böyle, seni görüyorum karşımda..
Orda değilsin aslında hiçbiryerde değilsin.."


……
Soramıyorum kimseye seni,
Nasıl acıyor ellerim..
Dokunamıyorum kendime..
Acıyor kelimelerim..
……

Gizlice yazıldığı ayan beyan açık bir dizeydi.. Ellerim titremiş olmalı yazarken ve muhtemelen bir elimi siper yapmışım, kimse görmesin diye.. Çizgileri tutturamayışımdan belli. Oysa çizgisiz kağıda bile muntazam yazabilmem ile övünürdüm hep. Tarih atmayı unutmuşum.. Hatırlamak istememişim belki de.. Her şey silinip gitsin istemişim..

Senden gittiğim o gün!
Issız sokaklar arasında kaybolmaya çalışmalarım..
Senin o umursamaz tavrın, o lanet kitaba dalışın..
Benim sayfalar arasında kayboluşum..
Yerinden kalkmayışın.. Bana son kez bakmayışın..
Sanki bakkala ekmek almaya gidiyormuşum gibi..

Sana bir kez daha dönmemek için nasıl savaştım içimde.. Tüm limanlarımı yıktım.. Tüm gemilerimi yaktım.. Gülümseyişini sildim hafızamdan.. Daha çok okudum.. Daha çok yazdım.. Daha çok kırmızıya boyandım.. Senin deri ceketini ve ıslandığında daha çok yakışan saçlarını unuttum.. Siyah gömleğini de.. Hiçbirini hatırlamıyorum.. Hafızamı aldırdım kürtaja zorlanan bir anne adayı gibi.. İçimden geldi bir şeyler yazmak.. Unuttuğumu kendime ancak böyle hatırlatabiliyorum.. Unuttun onu diyorum. Unuttun! O da seni unuttu.. Denge bozuldu..

Sonra tüm renkler soluyor…
Her yer buğulanıyor..
Sen bana doğru yürüyorsun..
Bak diyorum bana geliyor..
Dünyanın en güzel şeyi , o!
Benim..
O benim..


Uyanıyorum..
Unutuyorum..
Bir balık gibi..
Kanamam oluyor ara sıra..
Sonra geçiyor işte..
Bak bitti..

26 Nisan 2011 Salı

Neredesin?



Keşke gitmeden tamir etseydin o lanet musluğu.Sabaha kadar damlıyor şimdi.. Özellikle geceleri.. İçinde minik bir lastik vardı, gördüm. Onu çıkardım. Şimdi daha çok damlıyor. Galiba fazla değilmiş o parça..Anlamadığımı söylemiştim sana, gülmüştün. Tamir edeceğini söyleyip..

Nerdesin?

Beni de tamir etmedin. Tamir edeceğini söylemiştin. Kalbim fazlaydı galiba.. Tanrı bir organ fazla koymuş sandın da ondan mı çıkardın anlamadım.. En az benim kadar kötü bir tamircisin işte.. Şimdi daha çok damlıyorum.. Görmüyorsun!

Nerdesin?

Bir akvaryum almıştık seninle. İçinde balık olmayan. O akvaryuma balık aldım. Neden daha önce almamıştık diye düşündüm. Kızdım sana.. Sonra balık öldü.. Anladım. Biz bir aşkı yaşamayı beceremedik. Alabildiğine soyut bir aşkı. Böyle canlı bir varlığa nasıl bakabilirdik! Bende bakamadım..Balık öldü..

Nerdesin?

Ne renk göremiyorum gökyüzü. Benim için fazlasıyla gökgürültülü ve yağmurlu! Birde kırmızı.. Alabildiğine kırmızı.. Görmüyorum kırmızıyı. Hissediyorum. Hani kan kokusu gibi. Nemli ve yapışkan! Renklerin kokusunu alıyorum artık.. Bir tek sen saydamdın. Senin kokun yoktu. Seni anlayamadım! Çözemedim. Gittin. Mutlu musun bilemedim.


Şimdi, Nesin? Neredesin? Hangi renge büründün? Yoksa hala saydam mısın be adam?

Hangi cehennemdesin?

18 Nisan 2011 Pazartesi

Ahh

Bir tek bunu söyleyebildim.. Çünkü bu kez fena acıdı.. Kabuk bağlamamış meğer. Üzgünüm. Ogun davranamadım. Cümlelerimin ardına saklanıp ağlıyorum yine.. Sana söyleyemediğim sözlerimi yazıyorum. Dinle çocuk! Bunlar senin anıların aslında;

****
Gerçekliğini sorgulamak için kendimi çimdiklemek zorunda kalmıştım.
Öyle güzel bir şey, bana gülümseyebilir miydi?
Gülümsedi..
İçimde ağlama hissi uyandırdın!
Yağmur yağıyordu ve ıslanmış saçlarını sağa sola savuruyordun.
Ben sana bakıyordum.
Gözlerini kısmış, görmeye çalışıyordun!
Üstüme alındım..
Gülümsedim yarım dudak..
Utana sıkıla..
Bu adam dedim, benim olsa keşke.. Benimle olsa.. Ona ait bir yaşam kursam..
Bende bağlanma hissi uyandırdın sen..
Bağlandım..
Sonra gittin..
Her şey gitti..
Sonbahar, İlkbahar, Yaz, Kış..
Mevsimsiz kaldım..
Ne yapraklarımı dökebildim ne de güneş açabildim..
Kendimden kaçtım.. Yalnızlığıma sarıldım..
Ahh çocuk
Sen beni benden aldın, kimlere verdin!

Nasır..

Yanılmışım!
Şaşırmadım.. Her zaman diliminde bir hatam var zaten.
Benimle birlikte büyüyen hatalarım ve seçtiğim sonu olmayan yollar..
Uzayan sessizlikler..
Büyüyen yıkımlar..
Anlık mutluluklar..
Beni tanımayan adamlardan doğurduğum nurtopu yalnızlıklar..
Beni anlamayanlar..
Hepiniz haklısınız!
Artık benimde nasırlarım var..
Yürümeme engel..
Ayakkabıma değdikçe acıyan..
Gerçek nasırlarım var..
Dünlerim var..
Geçmişlerim var..
Geçemeyenlerim var..
Dinlemeyin beni..
Bende yazmayayım artık..
Hepimize yazık..

Benim kadar yorulmadınız mı sizde?
Tek yorgun ben miyim??

9 Nisan 2011 Cumartesi

Her savaş kazanılmaz elbet!

*****
Acımıyor artık, kanamıyor da.
Bu yüzden varlığını unutuyorum galiba.
Ya da yokluğunu..
Yenilerim oluyor. Yeni bir sürü şey’im!
Açgözlü olmayı öğreniyorum yokluğunda..
Herşey benim olsun istiyorum.
Sadece benim..
Hep benim..
Paylaşamıyorum kimseyle..
Acımı bile..
Gülüyorum sadece..
Yokluğun da bencilliği öğrendim.
İnsanları dinlemiyorum artık. Duymuyorum. Anlamıyorum.
Hayatıma bulaşmalarına izin vermiyorum.
Kimsenin hayatına bulaşmıyorum..
Beni görüyorlar ama yaşayamıyorlar.
Duyuyorlar ama anlamıyorlar.
Onlardan cümlelerimi saklıyorum.
Utancımı.. Sevincimi.. Anılarımı..
Nelerden hoşlanırsın diyorlar, susuyorum..
Seni özlemekten hoşlandığımı bilmesinler istiyorum.

*****
Kaybettim..
Kabul ettim artık.
Her savaş kazanılmaz elbet..
Ara sıra kaybetmek lazım..
Kaybetmeli insan yeniden başlayabilmek için..
Kalbimi çöle çevirmeden önce..
Gururu en derine gömmeden önce..
Kalenin arka kapısından kaçmayı bilmeli..
Her sıradan ölümlü gibi..

Aynanın sırrı dökülmeden gitmeliydim..
Üzgünüm..

2 Nisan 2011 Cumartesi

Akşam yemeği..

Tam da gidesim gelmiş birilerinden, bir şeylerden.. Kulağıma Nazan Öncel'in sesi fısıldıyor.. "Bu hava da gidilmez" diyor.. Valizimi kalbimin içine saklıyorum yine. Hayallerimi portmantoya asıyorum.. Önlüğümü giyiyorum sonra, mutfakta yapması zor, yemesi kolay bir yemek pişiriyorum. Az geliyor gözüme bir çeşit zeytinyağlı yapıyorum. Soğusun diye borcama koyuyorum. Pilav demleniyor. Ben demleniyorum. Üstüm başım yemek kokmuş. Karnım, yemeden doymuş.. Tatlı mı yapsam diyorum. Hamaratlığımın son demlerin de.. Sonra aklıma geliyor, tatlı yapmayı bilmediğim.. Utanıyorum..
Salata yapmaya karar veriyorum. Malzemeleri bir bir çıkartıp tezgahın üzerine diziyorum. Yıkıyorum sonra. Soğanı soyup ince ince kıymaya başlıyorum.. Hepsi aynı kalınlıkta. Ne büyük başarı! Terbiyelemek lazım soğanı diyorum içimden, birileri duysa gülecek gibi.. Sonra tuzla ovuyorum, yıkıyorum. Artık zararsızlar. Domatesleri soyup, kesiyorum. Onları da tuzla ovmak geliyor içimden, sessizce gülüyorum kendime.. Soğanlar ile domatesleri bir birine karıştırıyorum. Sosunu hazırlıyorum sonra.
Sonra Nazan Öncel'in şarkısının bittiğini fark ediyorum. Kalbim kadar kırmızı önlüğümü çıkarıp asıyorum yerine. Yemeklerin altını söndürüyorum. Mektup bırakacak kadar cesur değilim. Kalbimden valizimi çıkarıyorum. Portmantodan hayallerimi alıp giyiyorum üzerime.. Çatıya çıkıyorum. Gözlerimi bağlayıp bırakıyorum kendimi boşluğa.. Yokuş aşağı iner gibi, ilk kez aşık olmuş gibi.. Karnımda kelebekler uçuşuyor. Bir de elleri titriyor insanın, ilk kez onun adını yazdığım anda ki gibi..
Sonsuzluk kadar uzun ve keyifli bir andan sonra sert bir zeminin soğukluğu ile yüzleşiyorum. Ilık aynı zamanda da.. İnsanların sadece ayaklarını görüyorum.. Beni ne zaman fark edecekler acaba diyorum. Güleceğim, olmuyor.. Gülmüyorum bende.. İnsanlar telaş içinde.. Aklıma akşam yemeği geliyor. Keşke diyorum içimden, keşke bir de tatlı yapsaydım.. Neyse artık.. O da eksik olsun!..

1 Nisan 2011 Cuma

küfür

Ne pişkin bi hatun oldum ki ben,
Ayaklarının altına kapanmadığım kaldı birtek!
Senin de bir tek siktir git demediğin..

Sen yorulma ben yeterince küfrettim, kendime..

25 Mart 2011 Cuma

Siktir Git Be Adam!

Milyarlarca kez dinleyebilirdim senin sesinden,
Hiçbir zaman tamamını ezberleyemeyeceğim o şarkıyı..
Sadece dudaklarımı kıpırdatarak eşlik edebilirdim..
Söylemeden, utanarak..
Her seferinde ilk kez duymuşum gibi heyecanlanarak..
Anılarına siktiri çekmeme az kaldı, adam..
Çok az kaldı senin adına yazmayı bırakmaya..

Ve inan hiç acımayacak bu kez ruhum..
Sadece ara sıra dalga sesleri gibi bir şarkı mırıldanacak sahilinde bedenimin..
Belki bir iki damla gözyaşı..
Hepsi bu..

Sonra bulutsuz az mavi bir gökyüzü gibi kalacak anın..
Her anı ayrı ayrı unutunca..

hiç

Tütünün kibritin alevi ile yanışında çıkardığı o iç acıtan çıtırtıyı bugün içimde bir yerlerde duyumsadım..
Galiba unutmamışım..
Keşke sigarayı bıraksaydım..

*Dopamin

Şuan ki halimin fotoğrafını çekebilmek isterdim..
Çarşafım, yastığım, yorganım kadar mor olan pijamamla oturmuş gecenin yarısında starsailor dinleyip gülümsüyorum..
Gözünüzde canlandı mı?
Belki biraz eksikler vardır.
Dizlerim karnıma yakın, ortada bilgisayar..
Ayaklarım birbirine bakıyor.
Tv açık ama ne oynuyor bilmiyorum.
Solo atıyor gitarist, birkez daha gülümsüyorum..
Gökyüzü az da olsa görünüyor alabildiğine mor..
Mor beni gülümsetiyor.
Tv reklamlara giriyor.
Bacağım uyuştuğu için bağdaş kuruyorum..
Şarkı bitiyor.
Ben yine gülümsüyorum..



* Dopamin; müzik dinlerken artan hormon..

48

Delilik bu..
Deliliğin raporlanmamış hali..
Kulağımda sürekli çınlayan tuş sesleri..
Bir daktilonun mürekkebini beyaz kağıda bulayışını duyuyorum..
Parmak uçlarım acıyor ama yazmıyorum.
Sadece duyumsuyorum..
İçimde..
Korkuyorum çok..
Ölmekten değil.. Veya yaşamaktan!
Korktuğum o gün gelince; yani ölünce bana dünyada ne yaptın diyecekler..
Yazdım diyeceğim..
Gülecekler diye korkuyorum..
Bir filazof kadar yalnızdır, yazarlar..
Onların cevabı düşündüm olacak benimse yazdım..
Kim okudu, kim anladı?
Sen yazdın diye ne değişti?
Cevabım yok..
Sadece milyarlarca kilometre ötede ki ruhdaşımla aynı anda parmaklarımın değdiğini hissetmek klavyeye..
Ve onunla aynı anda gecenin sessizliğini yırtan basit cümleler kurma hevesiydi yaşamım..
Hepsi bu kadar..
Ben galiba amaca uygun yaşayamadım!!!

16 Mart 2011 Çarşamba

Dünyayı kurtaramadım..

Neyin kavgasını veriyorum içimde hala bilmiyorum
Kabullenmek ne büyük erdemmiş oysa!
Bir öğrenebilsem..
Neyi bekliyorum bilmiyorum..
Aslında kendime bunu kabul ettiremiyorum..
Birinin çıkıp omuzlarımdan tutup delice sarsarak bana ; Dünyayı kurtaramazsın(!) demesi gerek!
Dünyayı kurtaramazsın..
Tüm insanları kurtaramazsın..
Onların kalplerini iyileştiremezsin..
Onları kazandıramazsın dünyaya..
Sen basit bir insansın..
Ben basit bir insanım..
Dünyada basit bir yer kaplayan ve sözcükleri bir gün bir avuç toprak altında çürüyecek!
Bu kavganın bitmesi gerek!
En zoru bir insanın kendisi ile yaptığı kavgaymış meğer..
Vazgeçemiyorsun kendinden..
Kaçmaya çalıştıkça ruhun, organlarına çarpıp kalbini acıtıyor!,
Saklanamıyorsun, eliyle koymuş gibi buluyor seni..
Kulaklarını tıkayamıyorsun..
Duyumsuyorsun onu!
Bedenimden kurtaramayacağım ruhumu ve hiçbir insanı iyileştiremeyeceğim..
Ve galiba dünyayı kurtaramayacağım ..!
Üzgünüm…

14 Mart 2011 Pazartesi

Parmak izim!



Parmak izimin kayboluş hikayesiydi bu..
Ojemi silerken bir gün parmak izlerimin de çıktığını gördüm bol asetonlu pamuğa..
Bu yüzdendir değdiğim, dokunduğum hiçbir hayatta iz bırakamayışım..
Ve bu yüzdendir, sana kendimi hatırlatamayışım..
Bir zamanlar senindim diyemeyişim..
Ve senin bir zamanlar benim olduğunu hatırlamayışın..
Sözlerininin yokluğunda kelimelerimin defalarca intihar edişi de bu yüzdendir..
Öykülerimin kendini banyoda asışının sebebi de..
En sevdiğim filmlerin mutlu sonla bitmeyişinin..
Ruhumun renk değiştirişini çaresizlikle izlemek zorunda oluşumun da..
Tek sebep iz bırakamayışım..
Senin bana çarpıp gidişin..
Benim kendi yazdığım öyküleri okurken ağlayışım ve her doğum günüm de kendime çaresizce hediye alışım..
Bir sonra ki doğum günüm de kendime bir parmak izi alacağım söz!
Ve bu yüzden intihar etmeyecek artık öykülerim..
Ve ruhum dönmeyecek griye..

7 Mart 2011 Pazartesi

Yuvarlak olan her şeye duyulan nefret!



Ben hangi yolda yürüdüğünü unutan saf aşık..
Senin hangi elinde takılı yüzük diye bakan gizli gizli..
Sen ki yüzüğü kalbine takılı adam..
Nasıl da anlamaz bunu kalbim..
Yüzüğün hangi ele takılı olduğunun ne önemi var?
Ah bir bilsem!
Bir anlasam!
Demir bir halkanın ne denli ayırıcı olduğunu..
Mavi gibi..
Ayırıcı..
Belki ufuk çizgisi gibi..
Tüm kırmızılığım ile gidiyorum şimdi
Senin olmadığın, benim kırmızı olmadığım bir iklime..
Grinin olmadığı bir yere..
Her şeyin köşeli olduğu bir iklime..
Üçgenlere, beşgenlere, dikdörtgenlere gidiyorum…
Kesinlikle halka olmayacak.. Daire de..
Dünya üçgen olacak mesela..
Ve simit dikdörtgen..
Adalar beşgen..
Ama daire olmayacak..
Her şeyin keskin köşeleri olmalı..
Ay ve tüm galaksi beni dinlemeli bu kez..
Köşelerini giyip çıkmalılar gökyüzüne…
Benim için…
Ben de belki unuturum hiç görmez isem..
Yuvarlağın anlamını..

Yuvarlak; bağlayıcılık demektir.
Yuvarlak bağlar..
Üçgen çözer...!

5 Mart 2011 Cumartesi

Alfabe



En çok neyi özlüyorsun deseler gözümü kaparım önce..
Derin bir nefes çekerim sigaramdan..
Uzun süre ciğerlerime ulaşabilmesini ve orada minik bir kara leke oluşturmasını beklerim..
Sonra kalan dumanın ağzımdan çıkmasını beklerim bir küfür gibi..
Sessiz..
Sakin..
Sonra gözlerimi aralarım..
Bir tek ben görürüm..
Onlar görmez..
Bir gece vaktidir..
Zifiridir kalbim;
Sen uyuyorsundur..
Benim elim saçlarını okşuyordur değmeden..
Korkuyorumdur..
Uyanırsın diye..
Kokunu arıyordur burnum..
Nefesin yalıyordur yüzümü..
Sen kıpırtısız bir deniz gibi uyuyorsundur..
Top patlasa uyanmayacak ama ellerimin sıcağı değdiği an gözlerin aralanacaktır!
Sana dokunmaktan korkarak, sana dokunmamak için kendimi tutarak, uyuduğum gecelerden biridir.
Dünyanın en kıymetli varlığına bakıyormuş gibi mucizevi bir inançla doludur gözlerim..
Bilmediğim bir dilin ekseninde mırıldanırken dilim,
Sözler gelir aklıma,
Sana hep uyurken söylediğim,
Senin duymadığın,
Benim bilmediğim;
Seni bu kadar çok sevmedim..
Sadece sana dokunamadığım geceleri sevdim..
Onlar görmez..
Ben hergün yeniden yaşarım..
Ve bu yüzden elim hangi harfe değse;
Adını mırıldanırım..
Tüm harfler adını oluşturur,benim alfabemde..
Ölü bir dildir lehçem..

4 Mart 2011 Cuma

Taş plak..




Her öykünün bir şarkısı olmalı..
Her aşkın..
Her yalnızlığın..
Her varlığın..
Bu yüzdendir ne olacağıma karar verememem..
Şarkımı olmalıyım öykümü bilemedim..
Bu yüzden hiçbirşey olmayı seçtim..
Bir fincan kahvenin yanında iyi sarılmış bir tütün oldum bazen..
Bazen de yazarken ağzımın kenarında unuttuğum sigaranın dumanı oldum..
Bazen sen oldum ama hiç ben olamadım..
Ben kimdim?
Neydim?
Ne işe yarardım bilemedim..
Taştan bir plaktın oysa sen!
Cızırtılı ama net..
Saf, temiz..
Ben bazen gramafon oldum..
Seni duydu kulaklarım..
Bazen gece oldum sesini sakladım derinimde..
Şimdi rüzgar oldum..
Esiyorum çevrende..
Tenine değip, dağılıyorum..
Ağzından doluyorum ciğerlerine..
Sonra bırakınca nefesini, hiç oluyorum..
Ben bazen sen oluyorum!
Sen üşüdüğünde!..

20 Şubat 2011 Pazar

Beyaz ve sen galiba bir de ben!






En çok sana yakışırdı beyaz, bunu sen bile bilmezdin..
Yumuşacık tebessümünün bende yarattığı hissi bilmediğin gibi..
İhtimaller üzerine kurulu bir aşktın sen..
Mesela ben ellerinin hafif sert olduğunu hayal ettim hep.
Dokunduğunda hissettirecek ama acıtmayacak!
Yürüyüşün sık adımlı, aceleci değil ama..
Çayın tek şekerli olmalı ve ekmeğin ucunu seviyor olmalısın..
Maç izlerken heyecanlı,atak ama küfürbaz değil!
Deniz sevmelisin benim gibi..
Ve bir de gazetenin spor sayfasını..
Tenin yumuşak ama gizemliydi benim için..
Kokun uzak ama tanıdık;
Biraz vanilya belki çam..
Sesin ince ama tok olmalıydı..
Konuştuğunda anlamlı bir melodi yayılırcasına..
Dudakların..
Ürkütücü, kırmızıya çalan bir pembe, belki papatya kokuyordur biraz..
Saçmaladım biliyorum ama ben dudaklarının papatya kokma ihtimalinde yüzdüm gecelerce..
Ve gecelerce sana milyarlarca isim içinden isim beğendim..
Senin gerçek olduğuna inanmak ve sana doğru uzun soluklu hayaller kurabilmek için..
Daha derin nefesler alabilmek için..
Ve birgün ihtimallerle dolu dünyamdan gerçek dünyaya doğru yürümeyi başardığımda,
sana seslenebilmek için!
Bir ismin varsa ve ben sana hayal de olsa seslenebiliyorsam,
Sen gerçeksindir..
Gerçek olmalısın..
Öylesin değil mi??

29 Ocak 2011 Cumartesi

Kan

Kanıyorum..
Bu gece uzun zamandır ilk defa delicesine kanıyorum!
Son sargı bezimde kan içinde..
Durduramıyorum
Niye kanadığını bilmediğim yaram acıtıyor beni..

Hülya koşyiğit gibi ayaklarım kıçıma vura vura yatağıma koşup, rimelimi yeni yıkanmış yastık kılıfıma akıtasım var bu gece.. Ve hafızamı sildiresim!Bildiklerimin var olmadığı, yaşadığım acıların yaşanmadığı bir dünyadır, düşüm! Yeni acılar ama birbirine bnezemeyen.. Bunu daha önce de yaşamıştım diye hayıflanmayacağım bir yaşam..
Tüm dileğim, kendime zorla yaşattıklarımın olmadığı bir dünyadır bu gece..

İyi geceler size, dünyanıza..

Çığlık

Çığlıklarımı duyuyorum..
Rüya gibi..
Oradalar..
Dokunuyorum onlara..
Bana gülümseyen çığlıklarım var..
Oh olsun! dercesine..

24




Hiç bitmeyecek gibi bu yolculuk..
Yürüdüğüm tüm yollar aynı..
Aynı taşa 24.kez takılıp düşüyorum..
Aynı sokağa 24. kez giriyorum..
Pastamın mumlarını 24.kez söndürüyorum..
Yaşlanıyorum
Doğumum gibi ölümüm de sihirli..
Tanrı konuşuyor benimle..
Diyor ki;
Benim yolumdan yürü artık..
İnanma.. Güvenme.. Affet ama..
Kırıl.. Kır.. İyi ol ama..
Saygı duy.. Saygı gör.. Sırtını dayama..
Bir yerlerde var olduğunu bilsinler ama dokunamasınlar..
Duymasınlar..
Görmesinler..
Ama isimleri kadar iyi bilsinler seni..
Herşeyleri ol ama aynı zamanda hiçbirşeyleri de..
Kokun olmasın..
Parmakizin olmasın..
Hiç doğmamışsın gibi..
Bitmeyecek bir kovalamaymış hayat..
Kimden kaçtığımı unutacak kadar uzun süredir koştuğum..
Tanrıysa kaçtığım,o içimde..
Bensem kaçtığım, benliğim nerde?
Eğer oysa kaçtığım, o kim??
Derinim yok dalgam yok Bahar!
24.kez okuyorum bana yazdığın satırları..
Bana adadığın cümlerin altını çiziyorum 24. kez..
Üşüyorum bahar!
Seni anıp, üşüyorum..
Üşüyorum ve bahar gelmiyor içime..
Güneşin sıcağına muhtacım bu ayaz saatlerde..
Keşke bir ışık yansa bir yerlerde ve ben gölgem ile yeniden tanışabilsem..
Belki ondan kaçıyorumdur..
Ve bu yüzdendir tüm karanlıklarım..
Yarım kalmak!
Yarım yamalak!
Öyleyim işte..
Bir deniz kenarında ruhum bu gece..
Demli bir çay içiyor..
Bedenim sözcüklerimin arasında boğuluyor..
Ölüm bu olsa gerek..

26 Ocak 2011 Çarşamba

Bit..


Konuşulan kelimeler üzerime yapışmış adeta
Tüm hakaretler, tüm küfürler..
saçlarımdan bit ayıklarcasına ayıklıyorum sözcüklerini..
Tek tek!
Ne ilacı var ne çözümü..
Her kırdığım kelimenin ardından yenisi dolanıyor parmaklarımın ucuna,
Sonu yokmuş gibi..
Hiç bitmeyecekmiş gibi..
Tırnak aralarıma sinmiş cümlelerini fırçalıyorum şimdi.
Serçe parmağımdan yükselen fısıltıya kulak asmadan;
Seni seviyorum!

16 Ocak 2011 Pazar

Kıyamet!

Tüm sözcüklerinin bittiğini hissedersin ya işte tam o naktadayım.
Cennet mi cehennem mi bilemedim.
Nerdeyim?

Bir bakkalın kelimeleri tükenirse ölür mü?
Ya da bir muhasebecinin?
Bir grafikerin?
Ben ölüyorum.

Kelimelerimin yokluğuna ne kadar daha dayanabilir, kalbim?
Sağır bir müzisyen,
kör bir ressam,
kolları olmayan bir heykeltraş,
dilsiz bir şarkıcı,
telsiz bir gitar,
tuşları olmayan bir daktiloyum şimdi..
Ne görebiliyorum,
ne duyabiliyorum,
ne tutabiliyorum,
ne söyleyebiliyorum,
ne çalabiliyorum,
ne de yazabiliyorum..

Dünyanın sonu için yazılan milyonlarca senaryo ve kehanetten hiçbirine benzemiyor bu son!

Çoğunluğa mı uymalıyım acaba?
Dev dalgaları mı beklemeliyim?
Yoksa kalemimin mürekkebi bitti diye bitirmeli miyim adsız yolculuğumu??
Karar zamanı şimdi...

Yıllarca kalemimle kazdığım çukur ruhumla aynı boyutta şimdi.
İçine girsem, dev dalgalar örter mi üzerimi?
Ya da milyarlarca harf ve noktalama işareti gökten düşer mi üzerime,ben üşümeyeyim diye?