Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

29 Nisan 2018 Pazar

Yolculuk


 Yoldan korkmuyorum. 
Görmem gerek, denemem gerek.. 
Derinlerde dönen kıvrımlar ile..         
 Ve herşey güzel olacak...   
Noir Désir / Le vent Nous Portera



   Dibe vurduğunu anlaması çok zaman alıyor insanın.. Ben tek kişilik bir koltukta ayaklarımı göğsüme çekmiş bir sigaramı diğeri ile yakarken, yoldan geçen araçlara dalgın bakarken anlamıştım. Hiçbirşey düşünmeden _herşeyi düşünürken_ bir hafta boyunca üzerinden kalkmadığım koltukla bütünleşirken anlamıştım. Bundan daha kötüsü olamaz, dedim artık. Bundan daha dibini göremem. Muhtemel tüm senaryolar aklımdan akıp giderken, hiçbirinin canımı daha çok yakamayacağını farkettim bir an! Fazlaca dolmuş küllükte izmaritimi bir diğer sigaranın kenarına zorlukla sığdırıp kalktım koltuktan. Dibi kalmış soğuk kahvemi döktüm.. Pijamalarımı çıkarıp çiçekli elbisemi giydim. Çiçekli elbiseleri hep sevmiştim. Valizimi hazırlayıp çıktım..

    Bazen yeniden doğmak için önce öldüğünü hissetmek gerekiyor sanırım.  Herşeyin bittiğini kabullenmek. Kabullenmiştim. Aynı kadın olamayacağımın  verdiği tuhaf tedirginlik ile sokağa bıraktım kendimi.. Yolları yeniden tanıyormuş gibi. Yürümeyi en başından öğreniyormuşçasına.. Evime gidecek otobüse bir bilet aldım. Cam kenarına yerleştim. Hafta içi öğlen saatleri şehirlerarası otobüsler daha bir boştur.. Sessizliği dinledim yol boyu. Tüm yol yeni hayatıma hazırlandım adım adım. Eskisi gibi coşkulu değil belki ama dingin ve huzurlu hayatıma.. Değiştim. Başak Buğday'ın o çok sevdiğim dizelerini hep tekrarladım içimden -"Tamam, yılan farklı ama ısırdığı yer her seferinde aynı ise ahmaklık sende be güzelim" dedi. Yaşlı değildi ya da kızılderili. Sadece anneanneydi. Bence bu kadarı bile yeter.-  Yılana kızmak kolay olandı. Aynı yerden sürekli kırılıyor isem bu benim kabahatim olmaz mıydı? Olurdu elbet. Demek ki en çok orayı korumalıydım insanlardan. Ben o yolculuk boyunca bunu kendime tekrar ettim. Haklıydı Başak.. Hep haklı çıkardı zaten. Terzi kendi söküğünü dikemez sözü yalan değildi. Ben kendimi onun beni anlattığı kadar güzel ifade edemezdim. 

    Otobüs evime geldiğinde deniz farklı kokuyordu. Ben farklı hissediyordum. "İnsan doğduğu yeri memleketi seçer, oradan ayrılamaz demişti" muazzam ve yerinde cümlelere sahip bir eski zaman beyefendisi... Ayrılamıyordum. Haklıydı. Dönüp dolaşıp kendimi bu kalabalık şehrin akışında kaybolmuş buluyordum. Ve bu karmaşanın tuhaf tanıdıklığında..

    Herşeyi en başından öğrenmek keyifliydi. Kendimi en başından tanıdım. Kendim için yaşamam gerektiğini, en doğru kararın benim kararım olduğunu, hayatın, insanların, mutluluğun ve tabi ki mutsuzluğun bir sınırı olduğunu.. Sınırların hayatı daha güvenli kıldığını.. Sonsuzluk kavramının soyutluğunun hiçbirşey kazandırmayacağını öğrendim. Bir yol bir insana hazır olduğunda neler öğretebilirse hepsini öğrendim. Ve yeni Öz ile tanıştım. Daha vakur, daha sert, daha özgür, daha dingin.. 

    Bunu yazmalıydım.. Çünkü bunu hiç anlatmadığımı farkettim. Hep kötü şeyler olmuyordu hayatta.. Bazen bir koltukta bomboş otururken yeni hayat başlıyordu, farketmeden. Kaçman gerektiğinde kaç! Kalman gerektiğinde kal ve savaş! Dibe mi vuracaksın en dibi olsun. Ağlıyor musun en çok sen ağla. Bitti mi diyorsun, artık daha kötüsü olamaz mı sence? O zaman yolculuk zamanın gelmiştir. Bir yolculuğa çık. Cam kenarından bir bilet al. Kimseye kendini anlatmak zorunda değilsin. Yolculuğunun seni büyütmesine izin ver. Korkma! Herşey çok güzel olmayacak belki ama daha kötü de olmayacak..

     P.S: Bu yazı Noir Désir / Le vent Nous Portera tekrar ve tekrar dinlenilerek yazılmıştır. Birbirini gerçekten anlayan, konuşmadan birbirlerini duyan, tam olması gereken zamanda bir anda orada olan, huzur veren tüm insanlara adanmıştır.


 Öz

 

15 Nisan 2018 Pazar

Öğleden sonra





 Hayatın içinde durup dinlenebilirsiniz. Güzel bir şarkıyı onlarca kez dinleyebilirsiniz. Yürürken bir anda dönüp ters istikamete gidebilirsiniz. Hayat olması gerektiği gibi akarken bunu değiştirebilirsiniz. Çorbayı hep aynı yöne karıştırırken hızla ters yöne karıştırdık biz. Karmaşayı da dinginliği de biliriz. Ve kimsenin inanmadığı hayallere sarılmayı, sahiplenmeyi de..


Ve durdu. Bir anda yürürken.. Aniden.. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Arkasında yürüyen adam sinirli bir şekilde söylenerek yanından geçti. Kadın kıpırdamıyordu. Gözleri kapalı, elleri iki yanında açık.. Boynunu melodik bir şekilde sola doğru çevirdi.. Sanki dinlediği şarkının o kısmı hareket etmeden dinlenmeliydi.. Gözlerini açtığında gittiği yönün tam tersi yöne yürümeye başladı. Oturduğum kafenin boş bir masasına oturup koyu bir kahve sipariş etti. Yüzünde huzurlu tuhaf bir gülümseme vardı. Gözlerimi alamıyordum. Kişisel alanına saygı duyup onu rahat bırakmayı çok istedim. Ama o kadar dingin görünüyordu ki yapamadım. Aynı derecede koyu kahvemden büyük bir yudum aldım. Bir sigara yaktı, bende yaktım. Gözlerini arada aralayıp etrafı kararsız bakışlarla süzdü.. Sonra elini boynuna götürüp ensesini ovdu.. Yorgundu. Belli ki kırgındı da.. Ama mücadele etmekten vazgeçmemekte kararlı olduğu her halinden belliydi.. Yüzü an be an değişiyordu. Bir an durgun, bir an kaşları çatık, başka bir anda gülümsüyordu. Anlamaya çalışıyordu birşeyi, belki özümsemeye.. Nasıl yakın, nasıl tanıdık geldi hali.. Aynaya bakıyor gibi baktım kadına.. Telefonunu eline aldı ve zannederim şarkıyı başa sardı. Gözleri yeniden kapandı. Boynu sol tarafına doğru seyirdi. Bu sefer eli kalbinin üzerinde dudaklarını kıpırdattı. Şarkının o kısmı ile kavgası bitmişti. Gülümsedi.

Gözlerini yeniden araladığında beni gördü. Utanarak gözlerimi kahve fincanıma diktim. Beceriksizce bir sigara yaktım. Bir süre kıpırdamadım sanırım. Hareket etmezsem görünmez olacağıma dair çocukluktan kalma bir inancım vardı. Başımı yeniden kaldırdığımda uzaklaştığını gördüm. Ve masasında bir kağıt. Merakıma yenik düşüp kağıda baktım.Ne anlama geldiğini bilmediğim tek bir cümle.. Comptine d'un autre été, I'aprés-midi.. 

Hızla telefonuma yazdım.. Benimle şarkısını paylaşmıştı.. Şarkıyı açtığımda o tanıdık melodiyi duydum.. Piyanonun sert, uyumlu, cesur ve korkak halini.. Aynı yerinde durduğumuza tüm inancımla yemin edebilirim. Aynı yerinde şarkının derin bir nefes aldık. Aynı yerde gözümüzü yumduk.. Aynı yerde elimiz kalbimize gitti.. O öğleden sonra biz bir filmin içinde ki iki kırgın kadındık. Birbirimize iyi gelmek için yönetmen ustaca yollarımızın kesişmesini sağlamıştı.. Ve benim bir hikayem daha olmuştu.. Her nota farklı bir mimikti artık yüzümde..


P.S: Bu yazı Amelia filminin muazzam müziği dinlenerek yazılmıştır. Yaralarını seven, onları olgunlukla kabullenen, büyürken kalbini kirletmeyen, etrafındakilere ışık saçan tüm kadınlara adanmıştır. 

Öz