Bir şeyin olmasını ne kadar beklerseniz o anı o kadar çok mükemmelleştirirsiniz zihninizde. Bu bayramı beklemek, bu Almanya'dan gelecek uzaktan kumandalı arabayı beklemek, bu 18 yaşına basmanın hayalini kurmak gibidir... Ne kadar çok beklerseniz o kadar çok hayal kurarsınız. Ve sonunda olduğunda büyük bir hayal kırıklığı sarar sizi… Hiçbir bayramın hayal ettiğim gibi geçmemesi, Almanya'dan gelen uzaktan kumandalı arabanın bozulması, 18. Doğum günümü ağlayarak geçirmem gibi...
Bugün
aklıma geldi. Bir anda… Bundan 5 sene önceydi. Bir akşam hiç gitmediğim bir
bara düştü yolum. Canım rakı içmek istiyordu. Böyle manasız zamanlarda, saçma
sapan yerlerde canım rakı ister benim. O günlerden biriydi… Kalabalığa karışıp,
sandalyemde küçüldüğüm an menüyü uzattı bir garson. Gözüm rakı bölümüne gitti.
Bir duble rakı istedim. Rakım geldi. Başımı bir tek o an kaldırdım masadan. Bir
tek an. Ve onu gördüm. Hırçın kıvırcık saçlarını siyah bir lastikli tokayla
hapsetmiş, geniş omuzlarına dar gelen bordo tişörtü içinde gülümseyen o adamı
gördüm. O an evrende bir yerlere gizlenmiş olan Eros göz kırptı bana. Ok ve
yaya ihtiyacı yoktu. Bazen bir gülümseme de en az Eros’un oku kadar etkilidir.
O gün öğrendim. Üzerimde minik beyaz atların olduğu gömleğim, onun prensim
olacağına inandırdı beni. İnanmak bedavaydı nasılsa.
O
akşamdan sonra oraya hep gittim... Daha çok gittim. Hep onu görmek içindi. 5
koca sene! Taş olsa çatlar bence, ben sabrettim. Şimdi muhteşem bir aşk
hikayesi bekleyenler var değil mi? Boşuna gerilim müziği mırıldanmayın. O adam
beni, benim onu sevdiğim gibi sevmedi. Aksine dost olduk. Bana kız
arkadaşlarını anlattı, ben dinledim. Cesaretimi toplamam için karaciğerime
yaptığım alkol birikiminin ibreyi doldurduğu bir gün her şeyi söyledim! Her şeyi.
Ciddiyim. Onu nasıl sevdiğimi, ne kadar çok sevdiğimi, ve sevdiğimi… Hep
sevdiğimi… Sonra… Yine dost olduk!!! Onun tabiri ile tabi. Ben gene sevdim. Ama
susarak sevmeyi bilen her platonik tutkunu gibi sessizce sevdim.
Hala
seviyor muyum? Bir şekilde seviyorum. Garip bir hali sevginin bu! Yorgunca,
sessizce, herkesten gizlice. Daha çok antep fıstığı gördüğümde seviyorum onu.
Saçma. Koskoca çerez kasesinde benim için büyük bir kazı yapıp topladığı, önüme
koyduğu (sevdiğim tek çerez ) tüm antep fıstıklarını hatırlıyorum. Onları
hatırladığımda onu hep seveceğimi anlıyorum.
Artık
antep fıstığı yememem, onun o bardan ayrılmış olması, Eros’un haksız çıkması
hiçbir şey ifade etmiyor. Ben Kadıköy’e her adım attığımda minik atları olan
gömleğimi giyiyorum düşümde… Ve onun artık kısa olan saçlarına özlemle
bakıyorum.
P.S:
Bu yazı midesinde kelebekler yerine minik atlar koşan bir kadın tarafından,
Adele dinlenilerek yazılmıştır. Ve antep fıstığını çerez kasesine bolca
dolduran garsonlara adanmıştır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder