Ömrünün kelebek kadar olmasına aldırmayan
kadınlara, o kadınları severken yoran, öldüren ama bunu asla bir suç
olarak görmeyen tüm erkeklere ithafen…
Yol kenarında cesedi bulunduğunda otuzlu yaşlarının
başındaydı. Henüz yirmilerini yeni bırakmıştı ardında. En güzel kısmı
başlayacaktı ömrünün. Huzurlu, sakin ama sevgi dolu.. Kaldırımda
yatıyordu. Soğuk, nemli kaldırımda. Kandan bir reçine
ile birbirine yapışmış bir tutam saçı gözünün önünde duruyordu. Bir
bacağı artık vücuduna ait olmadığını ilan etmişçesine V harfine
dönmüştü… Gömleğinin tek bir düğmesi kopmadığı halde nasıl bu kadar çok
kırılmıştı kemikleri ? Nasıl koruyamamıştı onu hayat!
Alt katta brandası parçalanan manavın öfkeli sesi! Atlayacak başka yer
bulamamış "…. kadını" diyordu. Gitti branda.. Kaldırıma saçılan kanı
temizlerken aynı küfürleri savuracak olan temizlik görevlisinin sesi aklıma düştü.. Düşüncesine bile tahammül edemedim.
İçim kırıldı. İnsanlığım incindi. O sıra 3. katın penceresinde gördüğümü
hatırladığım kadın, terlikleri ayağında elinde bir sofra bezi _kırmızı kareli_
bir çöp poşeti, faraş ve çalı süpürgesi ile koşar adım indi. Ilk
şaşkınlığını atmış, ne yapması gerektiğini
bilir gibiydi. Kadının üzerine örtülmek üzere getirilen gazeteleri
iğrenerek itti… Muhtemelen daha önce mutlu bir aile pikniğinde
kullandığı örtüyü örttü kadının üzerine… Burnuma derin ormanlar, çimen
kokusu, demlenen bir çayın fokurtusu geldi… Örtü çocukluğum
gibi mağrur havalanıp kadının üzerine kapandı…
Düzgünce kapandığına emin olunca kadın dizlerinin
üzerinde doğruldu. Az ileride ki paramparça saksıyı ve toprağı hızlıca
topladı faraşa… Kırılan sardunyasına özlemle baktı. Onu eline aldı.
Temizliği bitince kadının yanına geri döndü.. Sardunyayı eliyle iyice temizledi. Kadının göğsüne bıraktı. Göğsüme bir
ağrı saplandı. Ben o gün orada öldüm. Bir daha beni öldüremez hiçkimse…
O çiçeği, kadın hepimizin yerine bıraktı. Hepimizin kalbine bıraktı.
Ambulans gelene dek bir anne edası ile dimdik
bekledi. Herkes gittiğinde o öylece yere baktı. Sonra gitti. Bir süre
sonra elinde bir tahta fırçası ve su ile geri döndü. Yeri ıslattı.
Fırçalamaya başladı. Bir iki dakika sonra bir başka kadın
indi elinde bir fırça ile, sonra başka bir kadın, sonra ben elimde ki
çamaşır suyu kokusunu farkettim. Ne zaman katılmıştım onlara.. Ne zaman
başlamıştım bir başka kadının ruhunu kaldırımdan temizleme işine…
Saatler gibi süren bir sure sonunda artık
temizlendiğine emin olunca tahta fırçasını kaldırdı kadın, itaatkar bir
şekilde hepimiz ayağa kalktık. Ambulans görevlilerinin yere attığı
örtüsü ile sardunyasını aldı. Hiç olmamış gibi merdivenlerin
yolunu tuttu.
Bir kaç gün sonra geçerken mahalleden 3. kata bakakaldım.
Aynı sardunya farklı bir saksıda yaşıyordu hala…
Hayatından vazgeçen kadını değil de elinde fırçası olan kadını anlattığım için affedin beni... Vefa borcunu ödeyen kadını anlatmaya gönlüm kaydı bugün...
Ve kadınlar nasıl oluyorsa yaşatıyorlardı tüm ölüleri içlerinde…
Kız kardeşlikle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder