Ben hayal dünyamın günlüğünü tutuyorum sadece...

30 Kasım 2013 Cumartesi

El Değmemiş Çerez Kasesine Veda Vol.1


         




            Bugün seninle dertleşmek istedim. Ahh Peter... Sen benim en güzel düşümsün, varolmayan ülkemsin, kaybolmuş çocukluğum, maskesiz- makyajsız halimsin. O kadar Öz'üm ki yanında. Kimse beni o kadar gerçek görmedi. Göremezler zaten. Çünkü ben bir tek sana sakladım herşeyimi. İnsanlığımın en güzel kısmını görmediler daha, sevmenin en saf halini yaşamadı hiçbiri, aynı anda hem kadın, hem anne, hem kardeş, hem baba, hem dost, hem yakın, hem uzak hem sevgili, hem aşık, hem maşuk olmadı onlar... Beni anlamazlar. Sende anlamazsın gerçi. 

              Mesela bir kez olsun bir satırımı okumuşluğu yok gözlerinin... Bencilsin. Ama bencilliğin bile sevgi dolu. Nasıl da temiz kalbin. Ahh Peter... Seni sevmenin kaç değişik yolunu buldum ben. Kaç değişik türde sevdim seni. Bir insanın bir diğerini böyle sevdiği nerede görülmüş! Hissettiğini biliyorum. Seninle aramızda bir bağ var çünkü. Güzel bir bağ. Bir anne ile henüz dünyaya merhaba dememiş bir bebeğin bağı gibi. Birbirimizden besleniyoruz. Sen benim sevgimden, ben senin gülümsemenden...

         Hastalıklı, korkunç bir şey bu. Biliyorum. Farkındayım her şeyin. Mayına bastım bir kere. Dönüş yok. Sadece kıpırdamadan önce sana böyle öbür dünyaya yetecek kadar, ömrümü idame ettirecek kadar bakmam lazım. Hiç konuşmadan ve dokunmadan ve sokulmnadan... Sadece bakmam lazım. İçimi doldurana dek varlığın. Sonra kıpırdarım yavaşça. Gürültü etmeden, giderim... Yavaşça... Bir süre arar sorar gözlerin, sonra geçer içinden arada adım. Sonrası belli. Biri gelir, dağınıklığına aşık olur. Ben gibi sevemez biliyorum. Ama o da kendi gibi sever işte. 

         Ahh Peter... Sende sevseydin ya beni...

17 Kasım 2013 Pazar

Yol Arkadaşım'a Sevgilerimle...

        



         Kalabalıktan kurtulup denize doğru yürüme isteğim sebep oldu seninle tanışmama. Belki o gün beklemem gereken güzergahta bekleseydim binmem gereken aracı, seni tanıyamayacaktım. Yani sıradanlığa mahkûm bir karakterim olsaydı, seçenekleri düşünmeyen biri olsaydım... Olasılıkları olmayan... İçimde denizi görmek için bu kadar tutkulu bir his doğmasaydı, yorgunluğumu bastırmasaydı bu istek seni göremeyecektim. Bazen mucizeler olur hayatta. İnsan hiç yapmayacağı şeyler yapar. Bir adama yol sorar, o adam ona gülümsediğinde gülümsemeyle karşılık verir gülümsemesine, yalnızlığını ve belki de bir fincan kahveyi paylaşmak ister onunla. Yemek yemeye karar verirler bazen. İlk görüşme için fazla olan kararlar alırlar. Göz göze gelmekten korkmazlar... Kadın, sırlarını anlatır, adam dinler bazen. Hayat, bir mucize verir, kadının yorgun kalbi yumuşar, adamın ön yargıları kırılır... 

           Adamın gamzesi vardır bazen, kadının çapkın bir gülümseyişi... 

         Kadın, denizini anlatır adama. Sırdaşını... Onu herkesten ve herşeyden ayrı ne çok sevdiğini... Adam anlar onu. Kadın, anlaşılmanın ne olduğunu unuttuğundan belki de şaşırır. Bir sürü karar alır bir gece içinde. Yol arkadaşı ona farkında olmadan bir sürü şey öğretmiştir. O bilmese de minnettardır kadın aslında. Senelerdir ne idüğü belirsiz bir aşk için paraladığı kalbini çürümekte olan o mahzenden çıkartmaya karar verir mesela, umutsuzluk kırıntılarını içinde barındırmayacağına söz verir ve en çok da mucizelere olan inancını kaybetmemek için hayata daha sıkı sarılacağını tekrarlar içinden mesela. 

           Adam kadına bir şarkı öğretir, kadın adama denizi sevmeyi...

        Biz'li cümlelerden Ben'li cümlelere geçilir bir süre sonra. Adam kadına su gibisin der, kadın su gibi olmayı sever. Gelecekten konuşulur en çok. Geçmiş bulutlu ve önemsiz bir ayrıntı oluverir bir anda. Kadın Sindirella'dır o gece. Son motorla birlikte balkabağına dönüşecek bir hayaldir yaşadığı... Hayattan hep daha fazlasını bekleyen kadın, o gece verilenle yetinmeyi öğrenir. Ona bir şans verilmiştir. Külkedisine verildiği gibi... Bir pencere açılmış ve oradan kendini soyutladığı o eğlenceli, sürprizler ile dolu dünyaya bakmasını sağlamıştır evren. Ve kadın müteşekkirdir. İlk kez belki de gökten düşecek elmaların ve çıkılacak kerevetlerin hesabını tutmaz... 

         Adam, beyaz atlı prens olmak için biraz esmer, kadın Sindirella olmak için biraz fazla iridir. Masal , son motor kalkana kadardır. 

       "Bazı insanlar iyileşmek için C vitaminine ihtiyaç duyar, bazıları ilgiye, anne kuzuları tavuk suyuna yapılmış çorbaya, benim gibiler ise denize ihtiyaç duyar... Denizi göresim, seni yazasım geldi..."

Yol Arkadaşım'a Sevgilerimle...


Özlem Çelik

Kasım 2013


10 Kasım 2013 Pazar

Ne güzeldiniz...





        İnsanlar hayal kurar ve bunu gerçekleştirmek için kendinden bir şeyler verir, mücadele eder,uğraşır,didinir, eğer inanıyorsa dua eder, inanmıyorsa dilek diler demiştim ya daha önceleri artık rahatım. Tüyap kitap fuarını duyduğumda kaç yaşındaydım bilmiyorum ama yazmaya yeni başladığım zamanlardı. Ünlü değildi o kadar belki ama benim için bir tutku olmuştu. Anneme söylemiştim sanırım. "Bir gün Tüyap'ta benimde imza günüm olacak" diye. Annem, olmasını umut ederek ama bir yanı mümkün olmaycağını bilerek belki de sessiz kalmıştı. 2 Kasım Cumartesi günü sabahın kör karanlığında kalkıp hazırlandım. Bir gece önce neredeyse hiç uyumamıştım. Önemli değildi. Çünkü dünyanın en güzel yerine gidiyordum. Bir isimliğin arkasında oturmaya, okuyucularımı beklemeye... Arkadaşlarım ile bir arabaya doluşup üsküdar'dan dünyanın merkezine yolculuğumuza başladık. Yol boyu hiç bir şey hissedememiş, heyecanlanamamıştım bile... Ama beylikdüzüne varıp o büyük harfler ile  "Tüyap" yazılı tabelayı görünce, kopya çekerken yakalanmış bir öğrenci mahcubiyetinde titredi dizlerim. Arkadaşlarım tuttu kolumdan. Neyi başardığımı o zaman anladım. Ünlü bir yazar değildim, evet. Ama ben henüz 12 yaşındayken hayalini kurduğu standa kavuşmuş yazan biriydim. Kendime geldikten sonra standa gidişim, okuyucularım ile ilk karşılaşmam, benimle fotoğraf çektirmek istemeleri, ellerimin titreyişinin bir an olsun geçmeyişi... Hepsi büyük bir rüyanın, küçük sahneleri gibiydi.

Bugün yine oradaydım. Okuyucularım artarak gelmiş, henüz ceketimi çıkartmamışken benden imza ve fotoğraf istediler. her birini çok sevdim. O kadar ki tek tek sarılmak istedim. 12 yaşında ki bir çocuğun hayalini gerçekleştiren gencecik insanlardı onlar. Benim insanlarım ve ne kadar güzellerdi. O an anladım neden en umutsuz anlarda bile vazgeçmediğimi. 

Sizi çok sevdiğimi söylemek istedim. İyi ki varsınız ve çok ama çok güzelsiniz..


Sevgiyle...
Özlem Çelik

Nefes Al.

 


Gözbebeğinin üzerinde titreyen yaslar ile bana bakıyordun. Bir şeylersöylemeliydim sana. Daha iyi olacağına dair bir şeyler. Mesela iyileşeceğinitüm bu acınınbiteceğiniher şeyin yeniden anlam kazanacağını ve  beni unutacağını. Ama hepsi boştu. Senin o mağrur ama acı dolu duruşunu mükemmelleştirmek için gözlerini diktiğin karanlık kadar bostu. Oturmak içinyanına kadar yürüdüğümüz ama oturmak yerine önünde dikildiğimiz bank kadar boş.

Tüm bunlar yerine sana; Sarhoş olup beni arayacaksın, arama dedim. Beraber gittiğimiz yerlere yeniden gideceksin, gitme. En acılı şarkıları dinlemek isteyeceksin, dinleme. Beni gözünün önüne getirme. Benimle ilgili herhangi bir duygu hissetmeye çalışma, nefret bile olsa. Ben hiç olmamışım gibi davranmaya çalışacaksın bunun da bir faydası olmaz, yorulma. Sadece bir yere otur ve geçmesini bekle. Geçecek, ama biraz sancılı olacak canını acıtarak seni kanatarak geçecek. Midende uçuşan kelebeklerin yerini gemici düğümleri alacak. Yemek istemeyeceksin veya sevmek. Ye, biraz geçmesini bekle ve sonra yine sev. Ağla ama yıkılma. Bana nedenlerini sormaya çalışacaksın biraz kendine geldiğinde, söyleyeceğim her şey veya söylemeyeceklerim seni yeniden uçurumlara itecek. 

Simdi içinden ondan geriye doğru say,sıfıra geldiğinde ben burada olmayacağım. Sakın gözlerini açma. Eğer açarsan gidişim zihninde acı verici bir resim olarak asılı kalacak. Biraz sarsak adımlarla yürüyeceksin bir süre, buna alış. Korkacaksın. Herkes seni terk edebilir gibi gelecek. Ama sakın umudunu kaybetme. Hiçbir duygu yaşamın içinde kaybolabilmekten daha güzel değildir, emin ol. İyi dinle bak, doğanın sesine odaklan, adımlarımın ne yöne gittiğine değil. Gökyüzünü dinle, toprağı, ağaçları, uzakta ki caddenin sesini dinle, ayak seslerimi değil!

Sesim sana boğuk geliyor şu an farkındayım. Çünkü ağlamamak için kendini o denli sıkıyorsun ki kulakların uğulduyor. Sesler yabancılaşıyor biliyorum. Kendi bedeninden sıyrılıp uzaktan bakıyorsun ikimize. Gitme demek istiyorsun ama gururlusun biliyorum. Susman en iyisi, ikimiz içinde. Her veda zaten tek başına yeterince zordur. Ama bil ki eskiler çekip gitmedikçe yenilere yer açılamaz kalbinde. Sana bunları yaşatmak zorunda olduğum için üzgünüm.

 Gitmek mi zor kalmak mı deyiminde kendi rolünün en zor olduğuna inanacaksın sende herkes gibi. Haklısın. Herkesin acısı kendine büyüktür. Ama emin ol her ikisi de zordur. Zor olsaydı gitmezdin diyorsun değil mi? Yine giderdim. İnsanoğlu garip bir yaratık.  Baş etmesi imkansız…

Tüm bunları bilerek nasıl seni bıraktığımı düşünüyorsun biliyorum. Sen boşver her şeyi gözlerini sıkıca kapat şimdi. Gökyüzünü düşün. Derin bir nefes al. Ve yavaşça bırak. Sonra daha küçük bir nefes alıp onu da bırak. Nefesine odaklan. Nefes almak zorundasın. Nefes al, nefes ver. İşte böyle. Şimdi kendin tekrarla bunu. Nefes al, nefes ver. Nefes al… Nefes ver… Nefes al…



Kasım 2012/ Blogum Dergisi