Yenildiğini
kabul ettiğin an bitmiştir aslında aşk dediğin. Sen kabuğuna çekilip bir sigara
yakarsın bitirdiklerinin anısına… Kafa kafaya verdiğiniz bir anda basılan
tetikten çıkan bir kurşun gibi beyinlerinizi parçalayıp duvara saplanır
kelimeler. Şaşkınsındır. Çünkü bu kadar keskin olduğunu ilk kez görüyorsundur
sözcüklerin. Sigarana sığınıp odanın en
ücra köşesinde baharı bekleme niyetindesindir. Oysa bahar ütopyadır aşkın
ikliminde…
Dinmesini
beklediğin diğer acılarının yanında rahat bir koltuk ayırırsın ona. Ayaklarını uzatıp
rahat edebileceği bir sehpa, anılarını dizebileceği bir alan… Böylelikle ilk
günkü tazeliğini hep koruyacaktır. İstediğin an yeniden canını acıtabilecektir.
Çok kez
söyledim. Ben bir labirentin içinde kayboldum. Çıkış yolu o kadar uzak ki.
Ayyaş bir tövbekâr gibiyim. Acılarıma yoklama alıyorum her sabah her öğleden
sonra ve her akşam. Eksik var mı yokluyorum. Varsa eğer _olmaz ya_ saklandığı
yerden onu çıkartıp eski yerine getiriyorum. Diğerlerinin yanına…
Bazı zamanlar
aynaya bakıyorum. Sık olmasa da… Umutsuzluğum
göz kırpıyor bana. Biliyorum değişebilir dünya, değişebilirim bende… Ama acılarım,
onlar oldukları gibi kalacaklar saklandıkları yerde. Aklımın köşe koltuğunda
mizahtan uzak bir film izleyecekler… Ben ağlayacağım…